V I V I S E C T I O N | 1 9 9 2
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Gün Batımı;; Kırık Yol

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Carol Hunt
Hapçı öğrencileri kendine aşık etme müyendizi & Matematikçi
Hapçı öğrencileri kendine aşık etme müyendizi & Matematikçi
Carol Hunt


Mesaj Sayısı : 31
Kayıt tarihi : 15/03/13
Milliyet : Boşnak. Ama ssh, çaktırmıyoruz.
Doğum Yeri : Bosna Hersek
Yaşadığı Yer : Hildenstern

Gün Batımı;; Kırık Yol Empty
MesajKonu: Gün Batımı;; Kırık Yol   Gün Batımı;; Kırık Yol EmptyÇarş. Mart 20, 2013 9:17 am


Gün Batımı;; Kırık Yol
Geçmiş rpsi.
Kemal Alija Arslanovic (23)
1975, Temmuz, Öğle Vakti
Sarajevo

Sarajevo kuşatmasının sonu yaklaşırken direnişçi boşnak ordusu kuşatmayı tünelden gelen yardımlarla aşmaya çalışıyordur. Kuşatma sürerken bir yandan Srebrenica güvenli bölge sayılmış, Kemal Alija Arslanovic'in ailesi dahil çoğu Boşnak orada hayatlarına devam etmeyi umuyordur. Tabii herkes Yarbay Karremans'ın emrindeki askerleri bölgeden çekeceğinden bihaberdir.
Nefesini elinden geldiğince yavaş alıyordu ciğerlerine. Bu hayaletlerin kol geziyor gibi göründüğü kan kokulu sokaklarda sesini daima alçak tutmaya alışmıştı üç yıldır. Ekmek elden su gölden geçirdiği Türkiye günlerinin hemen ardından tokat gibi çarpan savaş insanları değiştirmekte ustaydı bir hayli; eğer düşünmeye uygun huzurlu bir gece bulabilirse eski güzel günleri öyle inanılmaz gelirdi ki ona, bir an tüm anılarını bir filmin sahnesi bile sanabilirdi. Arkasına saklandığı yana yatırılmış arabanın onu yeterince görünürden uzak kıldığını sayıyordu. En olmadı altı yahut yedi metre ilerisindeki apartmanın kenarındaki arkadaşının onun arkasını kollayacağına emindi. Saraybosna dağlarındaki ufak birliklerin çoğu geri dönemiyor olsa da tünel çevresindeki bölgenin güvenli olduğunu düşünüyorlardı artık. Ellerinden geldikçe henüz kaçmayı başaramamış sivil halkın bir şekilde güvenli bölgelere göç etmelerini sağlayabiliyordı en azından. Tünelden sağlanan yardımları da düşünecek olurlarsa, Saraybosna için umut etmeye değer olduğunu düşünüyordu o. Hoş, başka tutunabileceği bir şeyi de yoktu ya.
Eğer geçen zaman olduğundan daha yavaş geçmediyse yaklaşık on dakikadır sniper sesi duymuyordu. Batıdaki tanklarını kaybettikleri için bölgedeki yaya ilerlemeye çalışan düşman birliklerinden birkaç basamak üstte sayılıyorlardı. Şehrin merkezine doğru inmeye başlamış ufak düşman halk birlikleri diğerlerine nazaran kolay avdı. Bu nedenle korktukları bir şey yoktu. Sabah yeni silahların geldiğini duymuştu üstelik.
Caddenin büyük bir çoğunluğu koyu kırmızı, kurumuş kan lekeleriyle doluydu. Geçen haftaki çarpışmadan kalma cesetlerden gelen koku hiç de iç açıcı değildi. Orada, öylece caddenin kenarında beklemesinin sebebi yolun ortasında inleyen dostlarıydı. Kendi birliklerinden genç biri karşıya koşarken yanlış görmediyse dizinden vululmuş olmalıydı; genç yerde inleyerek yatarken Kemal'in elinden avucunu sıkmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu. Ona koşmak isterdi tabii. Ne var ki kuralları acı bir şekilde öğrenmişti o. Hepsinin kurtarabilmek için hayatta kalması gerekiyordu. Eğer o kişi için koşsaydı yerlerini belli etmiş olur, tünele kadar gidecekleri yolculukları ne yazık ki daha o noktada sonlanırdı. Kuru dudaklarını yalamasının ardından işaret parmağıyla apartman kenarındaki Edin'e ve diğerlerine kurşunun geldiği noktayı gösterdi. Hemen ardından nişancılarından biri işaret ettiği noktayı vurmuş, kurşun sesi ikinci defa duyulup ortam yine nefeslerin seçileceği kadar derin bir sessizliğe gömülünce o da eğilerek yolun ortasında kalan adamlarına koşmuştu hızla. Bölgedeki son düşman nişancısının da indirildiğini düşünüyor olsalar da tedbir adına yol ortasında hiç beklemeden adamı koltukaltlarından tuttuğu gibi kenarı sürüklemeye başladı. Kenara çekilince adam kemerindeki çakıyı çıkartıp yaranın olduğu yeri açtı, sürünmekten yırtılmaya başlamış asker yeşili ince kumaş ceketinden ufak bir parça yırtıp tampon niyetine bastırdı yaraya. Eliyle Edin'e gelmesi için işaret etti. "Çok kan var." dedi bağırarak.
Edin de aynen onun gibi eğilerek caddenin karşısına geçince dizlerinin üzerine çöküp adamın yarasını inceledi. Kemal şimdiden her noktası kana bulanmış kumaşını Edin'in daha iyi görmesi için hafifçe yana çekerken elinin her yanına yaradan taşan kanlar bulaşmış, kana çoktan alışmış olsa da yutkunmuştu görüntü yüzünden.
"Gönüllü hemşirelerin nereye taşındığını bilmiyorum. En yakındaki hastane üç hafta önce bombalandı." dedi kısık sesle sanki yaralıyı uyandırmak istemiyormuşçasına. Kemal sinirle nefes verdi. Daha fazla kan kaybından ölecek asker görmek istemiyordu.
"Mejra bakar ona. Suljo, Harun, ne bileyim biri gelip yakınlardaki bir arabaya koyup diğer yaralılarla birlikte okulun oraya taşıyabilir. Biz de yolumuza devam edip tünelden geçen eşyaları alırız."
"Harun bizimle kalmalı. Arka taraftan güvenli bölgeye ulaşmamız lazım. Bir saldırı gelebilir."
"Yaralıların yanına birini daha vermemiz gerek. Suljo tek başına hepsini arabaya taşımayı başaramaz." dediği gibi gelen inlemeyle bir elini yaralı adamın terli alnına koydu. "Birileri yardım eder mutlaka. Yolumuza devam etmeliyiz." En sonunda Edin eliyle diğer altı kişiyi daha çağırdı. Caddenin karşısına tek tek geçmeye başladıkları zaman Kemal de daha fazla oyalanmayıp ayağa kalktı çöktüğü yerden.
Kaşlarını çatıp etrafına bir baktı. Önceki tedbirinin aksine rahatça yürüyebiliyordu artık. Kepenkleri inik dükkanların yanından geçerken kulakları keskince etrafını dinliyordu sanki her kapıdan bir asker fırlayacakmışçasına. Şehrin bu görüntüsüne karşılık ekşitti suratını. Dayanamıyordu. Dayanması imkansızdı. Bu sokaklarda hiçbir şey olmamış gibi dolaşmasının tek bir sebebi varsa o da çocuğu ve henüz evlendiği karısının güvenliğini sağlayacağına yemin etmiş olmasıydı.
Tam o anda biri kafasına koyu yeşil kask geçirdi, o da gelen ani hareketle hızla arkasına döndü her ne kadar bunun düşmanın yapacağı bir hareket olmadığını bilse de. "Kaskın olmadan nereye çaylak?" Edin'i ona gülerken görünce endişeli yüzü biraz olsun yumuşasa da gözlerinin kaydettiği korkutucu o kadar şey hala ilk günkü kadar ürpertiyordu onu. Bu nedenle silmeyi başaramadı dostunun gülümseyişi, gözlerindeki korkuyu.
"Bugün yeterince çabaladın." dedi sakinleştirici bir sesle. Elini tetikte tuttuğu silahının üstüne elini koydu Edin. "Yorgunsun.Yaralıları okula götürme görevini üstlenmeye ne dersin?" Kemal onun elini koyuşuyla hazırda tuttuğu tetikten parmağını çekti, dik omuzları düşmeye başladı yavaşça. "Demek istediğim birlikte. Diğerlerini merak etme, bölgenin temiz olduğu söylendi."
Tam o anda az önceki adamlarını vurmuş adamı kontrol edenlerden birinin sesi duyuldu. İkisinin de başı dört katlı apartmanın en üst katına çevrildi aynı anda. Şüpheyle kalktı bir kaşı Kemal'in. Hemen ardından hızlı adımlarla apartman kapısına doğru yöneldi.

İki kişi yaralıları taşıyacakları minibüse kendi askerlerini taşırken, Edin ve o da az önce apartmandan çıkarttıkları omzundan ve karın bölgesinden vurulmuş Sırp askerini taşıyorlardı. Asker çoğu halk savunmacısı kadar genç durmuyordu. Muhtemelen kendi yaşına yakındı onun yaşı da; adamın yüzünü bir hayli süzmüştü. Korkmuşa benziyordu. Korkmalıydı da. Kendi gruplarından muhtemelen çoğu kişi içlerindeki kin nedeniyle hiç düşünmeden infaz kararı çıkartacaklardı. Fikirler ortaklaşa verilirdi üstleri etrafta yokken. Bu da Kemal'in esir olarak kendi hapislerinde cezalı kalması fikri üzerinde baskı yapabileceği anlamına geliyordu. Bu savaş olayı kendi ruhunu her ne kadar yıpratmış ve sertleştirmiş olsa da, ne görmüş olursa olsun bir insanın öldürülmesini kabul edemezdi.
Edinle birlikte yaralıları ufak minibüse bir bir yerleştirirken nazik olmaya çalışıyorlardı elbette. Ne var ki kısıtlı yerleri varken bu pek de imkanlı durmuyordu. Tüm yaralılar yüklendiği zaman Edin kasketini çıkartıp sırp askerinden aldığı kepi taktı Kemale. Gülerek ne kadar modaya uygun olduğunu söylerken o Kemal sadece susup kepi çıkarmaya tenezzül etmeden kapattı kapıları. Direkyona o geçti. Edin radyoyu kucağına alıp kapatırken kendi kapısını, dünyadan ve NATO'nun vereceği kararlara dair haberler için radyoyu açmıştı. Arabayı yavaş ve ıssız sokaklara doğru sürüyordu. Gidecekleri yer uzak değildi en azından. Terkedilmiş alçak apartmanların arasından yer yer oğle güneşi araba camına vuruyor, bronzlaşmış tenini daha canlı gösteriyordu. Yanakları daima kırmızıydı. Teni çoktan beyazlığını kaybetmişti. İlk günler çoğu yeri kırmızı oluyorken bu rengin daha sonra ideal bronzluk rengine dönmesi savaş alanındayken sinirli bakan mavi gözlerinin korkunç görünmesine sağlıyordu.
Okulun önüne gelene kadar sürekli bozulan frekanslarla bir şeyler dinleseler de duydukları tek adam akıllı şey güzel bir bayan tarafından söylenen halk türküsü olmuştu. O türkü de bitince Edin kanal arama işine devam etti.
Kemal gibiydi Edin de. Onu savaştan önce hiç görmemişti. Ama askeri birlik içerisinde gerçekten kardeşi gibi gördüğü biri olacaksa, o kişi Edin'di. Üniversteyi savaştan önce bitirmeyi başarmıştı o Kemal'in aksine. Kemal'den iki yaş büyüktü sadece. Üniversteye Bosnada gitmiş olsa da Boşnakça dışında iki tane yabancı dil öğrenebilmişti. Bu nedenle onun için yabancı radyo kanallarını gezmek hiç anlamsız olmuyordu.
Sonunda okulun önüne gelince durdurdu yavaşça arabayı. Arabanın hareketi kesilince de daha net duyabiliyorlardı radyonun sesini. Bir kanalda savaşla ilgili bir şeyler duyduğu gibi dikkat kesildi Edin. O da dinliyordu radyoyu elbette. Ne var ki onun asıl önemsediği şey arkadaki yaralılardı. En arkadaki en azından oturabilecek kadar az yaralı olanlara baktı Kemal durum raporu ister gibi. Onlardan her şeyin tamam olduğuna dair bir işaret alınca eli kapıyı açmak için uzandı.
"Hey. Seninkiler de oraya göç etmişlerdi değil mi?" dedi Edin Kemal çoktan kapıyı açtığında. Kemal sadece merakla yüzünü ona çevirdi.
"Unprofor'un bünyesinde Srebrenitza bölgesinde görev yapan Hollandalı..." Arabadan inerken radyodan son duyduğu şey bu olmuş, bu nedenle ister istemez ayakları yavaşlamıştı. Arabanın arka kapısını açarken kaşları çatılıydı sadece. Tam o anda Edin'in sesini duydu. "Kemal. Bir dakika dur ve dinle. Bu haber yeni." Camı açık ön kapıyı kapatırken, onun ve arada bozulan radyonun sesini hala duyabiliyordu. Edin'in sesi yüzünden dikkati tamamen arabaya odaklanmış, bu yüzden iki apartman ötedeki silahını kendisine doğrultmuş nişancıyı fark etmemişti.
Edin frekansı bozulan radyonun yanına vurdu iki kere. Nihayet muhabirin sesi duyulunca Edin sesini yükseltti. "Kemal! Dur!"
"...geri çekilmesiyle, kent Ratko Mladiç’in silahlı kuvvetlerinin..." Yeniden arkaya yönelmişti ki Kemal, radyodan gelen sesle kaskatı kesildi bir anda. Tıpkı o arabanın arkasından beklerkenki gibi yavaşça çıktı ağzından nefesi. Tüyleri muhabirin devam ettireceği şeye dair tahminiyle diken diken olmuş, Edin'in bağırışıyla vücudu tüm işlevini yitirivermişti ciğerlerinden tüm nefesi çekilmişçesine.
"Kemal, Srebrenitza kuşatılmış!"
"Danijela..."
Tam o anda kendi ordularındaki nişancı Kemal'i başındaki kep yüzünden Sırp askeri olduğu kanaatine varıp ayağından vurdu. Kemal tüm öğleden sonrası ışığını yitirmişçesine kararırken yüzü, yığıldı yere öylece.

r p b i t m i ş t i r .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Gün Batımı;; Kırık Yol
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
V I V I S E C T I O N | 1 9 9 2 :: Avrupa :: Diğer Bölgeler :: Bosna Hersek-
Buraya geçin: