V I V I S E C T I O N | 1 9 9 2
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 [s]vampirle[/s] görüşme

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Mercedes Sudeikis
Gazeteci
Gazeteci
Mercedes Sudeikis


Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 26/03/13
Milliyet : İskoç
Doğum Yeri : İskoçya
Yaşadığı Yer : Hildenstern

[s]vampirle[/s] görüşme Empty
MesajKonu: [s]vampirle[/s] görüşme   [s]vampirle[/s] görüşme EmptyC.tesi Mart 30, 2013 10:03 am

editlencek bura.


En son Mercedes Sudeikis tarafından Salı Nis. 16, 2013 3:27 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mercedes Sudeikis
Gazeteci
Gazeteci
Mercedes Sudeikis


Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 26/03/13
Milliyet : İskoç
Doğum Yeri : İskoçya
Yaşadığı Yer : Hildenstern

[s]vampirle[/s] görüşme Empty
MesajKonu: Geri: [s]vampirle[/s] görüşme   [s]vampirle[/s] görüşme EmptyC.tesi Mart 30, 2013 10:06 am

Öksürdü yine. Boğazını gıdıklayan şey grip olacağının habercisiydi adeta, fakat Mercedes'in umrunda değildi. Ölüm döşeğinde bile olsa bu röportaja giderdi, aylardır ayarlamaya çalıştığı randevuyu sonunda çeşitli insanların bir taraflarını yalayarak kapmıştı ve kaçırmaya hiç niyeti yoktu. Kızıl kahve saçlarını sıkıca geriye doğru topladı alelacele, eyelinerını eline alır almaz yedi senedir kullandığı blackberrysi çalmaya başladı. Son derece kısık bir sesle küfrü bastı, eyelinerını bırakıp telefonunu aramaya başladı. İnsanlar altı ayda bir telefon değiştirirken o uzun süredir aynı boktan telefonu kullanıyordu. İşin ilginç yanı bayılıyordu bu telefona; bir gazetecinin ışık hızıyla çalışan son model bir telefonu olması gerekirken o bu külüstürle epey rahat ediyordu. Telefonu sevmesine seviyordu da, neredeydi ki? Derin bir of çekerek aramayı bıraktı ve yine lavaboya doğru ilerledi, nasıl olsa telefonu bulana kadar susacaktı. Arayan her kimse mesaj bırakabilirdi. Makyajını tamamlamak için elinde tuttuğu allık fırçasına doğru üfledi ve yanağına hafifçe dokundurdu. Kız kardeşinin düğününe gider gibi süslenmesi dışarıdan anlamsız görünebilirdi belki ama bugün onun için o kadar önemliydi ki röportaja giderken Dior marka gece elbisesi giyse yeriydi. Ayna karşısında birkaç gülüş çalıştıktan sonra lavabonun ışıklarını söndürerek odasına geçti. Evet, ayna karşısında gülüş çalışırdı. Ne vardı bunda? Gardrobunu açtı ve haftalar önceden hazırladığı kıyafeti askılıktan çıkararak üzerine geçirdi. Kolay mı, Kahraman Birimi'nin belki de en parıltılı iki ismiyle söyleşiye gidiyordu; Ruby Parker ve Marc Le Bras. Bunlar ayrılmaz ikililerdi ve mükemmel uyumlarıyla çıkardıkları harika işler herkesin dilindeydi. Röportaj yayınlandıktan sonra yapacağı sükseyi düşünüp pis pis sırıttı yeniden. Yatağının üstündeki kıyafetleri yerlere saçarak telefonunu aramaya başladı tekrardan ve yaklaşık beş dakika arandıktan sonra yastığının altına gizlenmiş telefonuna kavuştu. Tuş kilidini açıp arayana baktı, tanımadığı bir numara olduğuna göre geri dönmesine falan gerek yoktu. Tanımadığı numaralara cevap vermekten garip bir şekilde nefret ederdi Mercedes, çoğu zaman da meşgule atardı zaten. Almak için aylarca para biriktirdiği haki rengi çantasının ön cebine telefonunu ve sigarasını sıkıştırdı, kapının hemen yanındaki aynada kendini kontrol etti ve askılıktan paltosunu kapıp fırlayıverdi medya binasına gitmek üzere.
Tüm o yolu nasıl geldiğini bilmeden binaya varmıştı. Bembeyaz dişlerini göstererek gülümsedi:

"Günaydın Jack! Umarım geç kalmamışımdır."

Aynı içtenlikle gülümseyerek cevap verdi danışmadaki sevimli yaşlı:

"Her zamanki gibi erkencisiniz Bayan Sudeikis."

Asansörü çağırıp beklemeye koyuldu, yine trafiği ön göremediği için epeyce erken varmıştı ama bu onun için bir avantajdı. Hem heyecanını biraz daha körükleyebilir, hem de onlar gelene kadar hazırlıklarını tamamlayabilirdi iki ayağı bir pabuca girmeden. Asansöre binip en üst kata bastı, sonra da aynaya dönüp kendine tekrardan baktı suratını ekşiterek. Aksiymiş gibi bugün üstünde bir çirkinlik vardı, nedenini kendi de anlayamamıştı. Gözlerini devirdi ve binanın en üst katına varınca asansörden hızlıca çıktı. Bu katın pencereleri neredeyse tüm şehri kuş bakışı görüyordu, deri mobilyaları ve harika manzarasıyla röportaj için mükemmel bir seçim yapılmıştı yine. Organizatöre içinden minnetlerini sunarak paltosunu özenle daire şeklindeki masanın etrafına sıralanmış sandalyelerden birine astı ve çantasını yavaşça masaya yerleştirdi. Kendini koltuğa bırakıp bacak bacak üstüne attı, vaktim var ne de olsa diye düşünürken asansör sesi afallattı onu. Tanrı aşkına, Kahraman Birimi'ndekiler söyleşilere ve çekimlere geç kalmalarıyla biliniyorlardı. Bu ne dakiklikti böyle? Utanmasalar Mercedes'ten de erken geleceklerdi. Hemen kalktı koltuktan ve üstünü sirkeler gibi yaparak çeki düzen verdi kendine.


Spoiler:


En son Mercedes Sudeikis tarafından Cuma Nis. 26, 2013 1:04 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ruby Parker
Kahraman Birimi
Kahraman Birimi
Ruby Parker


Mesaj Sayısı : 33
Kayıt tarihi : 23/03/13
Milliyet : Amerikan-İngiliz
Doğum Yeri : Hildenstern
Yaşadığı Yer : Hildenstern

[s]vampirle[/s] görüşme Empty
MesajKonu: Geri: [s]vampirle[/s] görüşme   [s]vampirle[/s] görüşme EmptyPaz Mart 31, 2013 6:28 am

    Ruby, elbette her zamanki gibi süslüydü. Dudaklarını bir sağa bir sola büzdü, yürümek bile onun için fazla can sıkıcıymış gibi. Ona göre parıltılı bir ünlüyseniz daima kapris yapmaya hakkınız olurdu ve eh bu pek bir felsefik düşüncesinin arkasında durarak her fırsatta mimikleri ve etrafta tepeden gezdirdi bakışlarıyla -o boyla pek de tepeden sayılmazdı ya- bunu gerçekleştiriyordu. Daha da ötesi, o sadece parıltılı, işe yaramaz bir Eulenspiegel ünlüsü değildi. O Kahramandı. O bir polisti. Eğer halk gece yataklarında huzurlu huzurlu rüya görüyorlarsa, bunu rubyrat diye isimlendirdikleri ufak kahramanlarına borçluydular.
    Aynaya biraz daha yaklaşıp gözlerine sürdüğü maskarayı kontrol etti, son bir defa daha sürdü sağ kirpiklerine. İki kirpiğinin de orantılı ve yeterince dolgun olduğu kararını alınca her zamanki o kadar da saf görünmeyen, dudaklarına kulaklarına varması için zorlanmış gülümsemesiyle Marc'a, hayatında ailesinden bile daha fazla değer verdiği o genç adama döndü. Marc. Bu yolun başında, utançlarından vazgeçmek için Kahraman birimine başvurduğu o ilk günden beri kolundan çıkmadığı dostu, kalbindeki gizli duyguların çobanı... Tüm o ışıltılı ama ruhsuz pahalı hayatının cümbüşünün yanısıra, o anlamsız zorlama gülümsemesinin ardında adamın gözlerinin içine bakarken, o gözlerde görmek istediği tek şey daima adamın kendisini terketmeyeceğine verdiği sessiz sözler olurdu. Tek bir dileği vardı Marc'dan istediği. Etraftaki tüm şöhretin gitmesinden korkarken, sadece onun kendisine sadık kalıp kendisine sarılması... Ne var ki Ruby, bu dileğini dışarıya yansıtmadan her gün, her saat Marc'a bakarken, orada bulmayı arzu ettiği sözleri bulamıyor, genç adamın gözlerindeki duvar dışında hiçbir şey göremiyordu. Ruby insan üstadı değildi. İnsanlara baktığında onların kişilikleri hakkında analiz yapamazdı. İşte bu nedenle her defasında aradığını bulamasa da gözlerine bakarken zorla onun koluna giriyor, onun kolunu bırakmasına fırsat vermeden genç adamı her yerde peşinden sürüklüyordu. En anlamsız yerde bile, eğer o sırada yanında değilse onu arar, çemkirme skillerini kullanarak yanına gelmesini isterdi. Orada olacaktı o kadar. Kolunda, yanı başında. En mutlu anında, en üzgün anında; her fotoğraf karesinde yanında görmeyi istediği tek kişi oydu.

    Koluna girdi Marc'ın. Yanında ufak bir kardeş gibi kalıyordu; omuzlarının altına zor yetişiyordu başı. Bu nedenle yan yana gelince aynadan olabildiğince hızlı uzaklaştı kız. Beş dakika önce ondan bir araba kiralamasını istemişti. Kiralamasını istediği arabanın lüks olmasını da iletmişti ama, ah, Marc'ı tanıyordu ki hayalindeki gibi bir limuzini sırf röportaj için çağırtmazdı. Tanrından bul Marc, nasıl olurdu da Ruby'yi röportaja götürürken masraftan kaçınırdın?
    "Umarım fotoğraf falan çekilmesini istemezler. Saçlarımı düzenli yapmadım ve üzerimdeki kıyafetler de sahiden basit..." Söylediklerinde yalan var sayılmazdı. Makyajını saymazsa saçlarının dağınık toplanmış topuzunun kenarlarından çıkan sarı saçları, hiç de şampuan reklamlarında oynadığındaki gibi durmuyordu. Yine de basit ve ucuz göründüğünü söylerse de çarpılması gerekirdi. Sadece bir Amerikan tikisine yarışır biçimde salaşlık modasını en pahalı şekilde yansıtmış, moda dergisindeki klas rock tarzı nasıl olur sorusuna cevap verircesine o dağınık, günde kıyafetleriyle zenginliğini gösteriyordu. Her zamanki gibi. Süslü, belki diğer günlere göre biraz daha salaş ama buna rağmen yine yeni ve yeniden; süslüydü. "Bunu cebine atsana, benim ceplerim çok küçük." dedi mini, hologram ekranlı cep bilgisayarını Marc'ın ellerine uzatarak. Kapının önüne çıkıp kiraladıkları arabayı görünce tatmin olmamış bir şekilde nefes verdi. Yine de gelen araba için Marc'a çemkirmeyecekti. O gün o sıradan haliyle bile çemkirilmeyi haketmeyecek kadar karizmatikti. "Önden bayanlar, serseri." dedi gülerek Marc için kapıyı açınca. Onun içeri girmesi için bekledi, o daha koltuğuna tam yerleşmeden atladı o da içeriye. Kendini Marc'a yaslayıp ayaklarını öndeki koltuğun yaslanma yerine uzattı. Şoförleri araba kiralanınca zaten menejerleri tarafından bilgilendirilmiş olmalıydı, bu nedenle gitmeleri gereken yeri söylemedi. Kapıyı kapatmasıyla araba hareket etmiş, röportajın yapılacağa binaya doğru sürmeye başlamıştı.

    Erken saatlerde ve Hildensternin sakin günlerinden birinde oldukları için araba ufak bir trafik için bile durmuyor, gayet hızlı bir şekilde binaları arkasında bırakıyordu. Münchenklein adacığına geçmek için köprü otoyola geçtiklerinde sıradan, zorlama gülüşünün aksine çok daha saf, ufak bir tebessümle gözlerini pencereden dışarıya çevirdi. Dalgasız, adacıklar arasında sıkışıp kalmış masmavi denizin üzerinden geçişlerini takip etti gözleriyle. Fazla yılışık veya sevgili gibi durmuyordu Marc'ın yanında. Öyle ki bu denize bakmak için başını kaldırışıyla da tamamen Marc'a yaslanışını kesmiş, ayaklarını yaslanma yerinden kaldırıp gayet insancıl bir şekilde bacak bacak üstüne atmıştı.
    Sonunda varmaları gereken binanın önünde durunca araba güneş gözlüğünü taktı kaldırımda yürüyen birkaç insanın gözüne çarpmamak için. Hoş, kim görüp de farkederdi ki onu... Kapıyı şoförün açmasını bekledi, şoförün açışıyla gayet sakin bir şekilde dışarı çıkıp binanın önünde durdu. Yanına Marc'ın gelmesini bekleyip, bu sefer koluna girmeden, onunla aynı hizada yürüyerek girdi binaya. Normalde geç kalmaktan pek de çekinmezdi. Ama Marc kaçta girmeyi uygun görüyorsa o da o saatte mekana gitme planına uyuyordu işte.
    Asansöre bindi, kapı açılınca başı dik, güneş gözlüğünü hafifçe çıkartıp elinde tutarak röportajın yapılacağı odaya yöneldi, önünde durdu. Kapıyı o açmıştı. İçeri girince karşısında sadece tek bir kişinin olması onu kesinlikle şaşırtmıştı ve eh küçümsermiş gibi odayı süzerken, bu şaşkınlığını gizlemeye falan da çalışmadı. Dudakları hafifçe yukarı kaydı, ikisiyle röportaj yapmak için tek bir kişi göndermişlerdi, tek bir kişi, öyle mi? "Dandik bir internet bloggerına röportaj vermek için kandırılmış olamayız değil mi? Şuna bak!" dedi Marc'a fısıldayarak, sesini kadının duymasından çekinmeden. Kadını gülümsemeden baştan aşağı bir süzdü; Güzel bir suratı vardı, muhtemelen bıçak altına yatmıştı ve suratında iki kilo makyajı da unutamazdı tabii. Giydiği kıyafetler vücuduna da yakışmıştı -ah o bir gazeteciydi. Kesin birisinden ödünç almıştı o kıyafetleri. Aslında insanların dış görünüşünü bu kadar acımasızca yargılamak için kendini fazla yormazdı o ağır orospu beyninin. Ama, taktir edersiniz ki kadında bunu yapmasını meşru kalan bir şey vardı. Kadın uzundu. Muhtemelen ayağa kalksa onu Marc'ın boyuna epeyi yaklaştıracak, bir manken gibi düzgün bacakları olmalıydı. Nefes verdi bıkkınca. Mekana gelmeden önce Marc'a verdiği sıradan gülümsemesini bu sefer de kadına verdi. "Ruby Parker, Kahraman Biriminden." dedi kadına elini sıkmak için elini uzatırak.


Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marc Le Bras
Kahraman Birimi
Kahraman Birimi
Marc Le Bras


Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 23/03/13
Milliyet : Fransız
Doğum Yeri : Bordeaux, Fransa
Yaşadığı Yer : Hildenstern

[s]vampirle[/s] görüşme Empty
MesajKonu: Geri: [s]vampirle[/s] görüşme   [s]vampirle[/s] görüşme EmptyCuma Nis. 12, 2013 8:19 am

Kaşığını ağzına kadar mısır gevreği ve sütle dolu kasenin içinde döndürüyordu. En sevdiği mısır gevreğinden hazırlamıştı kendine; Coco Pops. Tamam, Kahraman Birimi'nden biri için yeterince ezik bir kahvaltıydı. Milyonlarca insanın hayatını kurtarıp sabahları Coco Pops yiyor olmak biraz salakçaydı ama lanet olsun, tadını seviyordu işte. Kahvaltısını da mesleğine göre edecek hali yoktu ya? Hem kim bilir belki de gücünü buna borçluydu? Her şey iyi güzeldi de, bu sabah nedense canı mısır gevreği bile yemek istemiyordu. Sütün içinde uzun süredir durmaktan şişmiş ve vıcık vıcık olmuş Coco Pops iştahını açmıyor aksine midesini bulandırıyordu. Belki de tüm bu iştahsızlık ve halsizliğin sebebi bugün yapacakları röportajdı. Kahraman Birimi'ndekilerin çoğunun aksine moda çekimleri, basın açıklamaları ve tam sayfa röportajlardan nefret ediyordu. Şöhreti sevmiyor değildi tabii, Tanrı aşkına ünlü olmayı kim istemezdi ki? O sadece oradan buradan zırt pırt fırlıyor gibi görünmek istemiyordu, çünkü ünlü olmadığı ve kumar batağında olduğu zamanlar billboardları süsleyen birinci jeneasyon üyelerini gördükçe gerçek işlerinin dünyayı kurtarmak olduğundan şüphe ediyordu. Sanki sırf poz vermek için ortaya çıkarılmış pazarlama harikası tipler gibi duruyorlardı onun gözünde ta ki Kahraman Birimi'ne girene kadar. İşin aslının hiç de öyle olmadığını burada görmüştü. Ama herkesin esasında Kahraman Birimi'ne kendini adamanın ne kadar kutsal olduğunu görmesi için teşkilata üye olmasını bekleyemezlerdi. Ve bu nedenden dolayı Marc, menajerini daha en başından tembihlemişti. Menajeri Zoe onun bu tavrından nefret ediyordu doğal olarak, sırf sinir bozmak için Marc'ı arayıp hangi röportajları reddettiğini ve kaç fotoğraf çekimini kaçırdığını bildiriyordu. O ise sadece gülüp geçiyordu. Lanet olası Zoe, eğer çok istiyorsan bir fino köpeğinin menajeri ol. Neyse ki röportaja tek gitmiyordu, yapışık ikizi de geliyordu onunla. Zaten o olmasa kabul etmezdi bu röportajı, Ruby'nin tüm konuşmayı yapmasını umuyordu. Kendisi de birkaç onaylar cümle söyleyip gazeteciye sevimli görünecekti. Artık bütün sütü emmiş Coco Pops'unu içi acıyarak mutfak lavabosuna döktü. Tıraş bile olmamıştı ama neyse ne, sakalı kendine yakıştırıyordu zaten. Siyah ceketini üzerine geçirdi ve Ruby'nin yanına doğru yola koyuldu. Kız ondan araba kiralamasını rica etmişti ve Marc röportaja gidecekleri için araba seçiminde pek de dikkatli olmamış, alelade bir arabayı seçivermişti. Ruby'nin arabayı görünce ağzına sıçacağını farkettiğindeyse iş işten çoktan geçmişti. Kızın yanına varır varmaz "Hazır mısın?" diye sordu sabırsızlıkla. Ruby ise aynaya yaklaşıp kirpiğinin üstünü boyamaya devam etti, cevap vermesine gerek yoktu zira bu hareket hazır olmadığını kanıtlıyordu. Gözünün üstüne sürdüğü şeyi incelemeye koyuldu Marc, nasıl oluyordu da kadınlar bunları sürerken gözlerini çıkarmıyorlardı? Bu gerçekten hayret vericiydi. Neyse ki hazırlanmakta pek de hızlı olmayan bu minyon kızın makyaj yaptığına daha önce pek çok kez şahit olmuştu da artık eskisi kadar şaşırmıyordu. Ruby makyajını bitirdikten sonra ona döndü ve gülümsedi; Marc karşısındaki kıza duyduğu o yoğun şefkati iliklerine kadar bir kez daha hissetmişti. O aşırı koruma ve sürekli yanında olma isteğini kendine bir türlü açıklayamadığı gibi kıza neden bu kadar değer verdiğini anlayamıyordu ama değer veriyordu işte. Sorgulamaya ne gerek vardı ki? Şu Kahraman Birimi'ne geldiği ilk günden beri onsuz tek bir günü bile geçmemişti ve kedisinden bile sıkılan bir adam olan Marc'ın bu durumdan şikayetçi olduğu söylenemezdi. Hatta Ruby'siz bir göreve gittiğinde sanki pantolonunu (evet pantolonunu) unutmuş gibi eksik hissediyordu. Hayır öyle bilindik eksiklik hislerinden değildi bu, telefonunuzu unuttuğunuzdaki gibi değildi. Pantolonunu unutmuş da çıplak geziyor gibiydi onsuz olduğu zamanlarda fakat bunu kalkıp da Ruby'e söyleyecek hali yoktu. Zaten şımarmaya her daim müsait bir yapıya sahip bu kıza bunu söylerse neler olacağını hayal etmek istemiyordu bile. Ruby koluna girdi ve arabaya doğru ilerlemeye başladılar. Koluna girmesine o kadar alışmıştı ki neredeyse Ruby koluna girmediğinde Marc'ın kızın kolundan tutası geliyordu. Arabaya biner binmez azar işitmeye kendini hazırladı fakat kız tek kelime bile etmiyordu arabayla ilgili. Kafasını uzatarak manzarayı seyrederken bir an önce şu gerzek röportajın bitmesini ve Coco Pops'una kavuşmayı diliyordu, yemediği mısır gevreği açlık hissi midesini kaplayınca birden özlediği bir şeye dönüşüvermişti. Trafik olmadığına şükretti Marc, şayet bu sıkıntılı Hildenstern gününün üzerine bir de trafik eklenseydi panik atak geçirebilirdi. Binaya nihayet vardıklarında Ruby'yle birlikte asansöre doğru ilerledi, bindiklerinde ise asansörü boydan boya kaplayan aynaya bakıp saçını hafifçe düzeltti. Asansörün vardıklarını belirten 'ding' sesiyle vücudunu kapının olduğu tarafa doğru çevirdi ve Ruby'nin arkasından tıpkı onun kuyruğu gibi süzüldü içeri. "Dandik bir internet bloggerına röportaj vermek için kandırılmış olamayız değil mi? Şuna bak!" dedi kız hayret etmiş bir şekilde. "Kıyafetine baksana, internet bloggerına göre fazla pahalı giyinmiş. Eminim prestijli birini göndermişlerdir." dedi dişlerinin arasından, bir yandan da kıza sırıtmakla meşguldu. Sonra bir an duraksadı; tanrım, Ruby'yle vakit geçirdikçe ona benzemeye başlamıştı. Oysa ki Marc kimsenin üstüne başına dikkat etmezdi, daha doğrusu umursamazdı. Ama az önce adeta lisedeki popüler kızların yandaşlarından biri gibi konuşmuştu, kendinden iğrendi çok kısa bir süreliğine de olsa. Ruby, o pek de içten sayılmayan gülümsemesiyle elini uzatıp kendini tanıtırken o da kızın arkasında sırasını bekliyordu. "Marc Le Bras." dedi. Emniyet teşkilatından olduğunu söylemesine gerek yoktu herhalde? Röportaj yapacak olan kız muhtemelen bunu, hatta Marc hakkındaki bir çok gereksiz detayı biliyordu. Ah şu gazeteciler. İşleri güçleri başkalarının hayatlarına burunlarını sokmaktı; kesinlikle Marc'a göre bir iş değildi bu. Neyse ki kız onları soru yağmuruna tutacak veya sıkıştıracak bir tipe benzemiyordu, en azından öyle umuyordu. Ruby'le kızın karşısına oturdular ve gelecek sorulara hazırlanmak istercesine parmaklarını çıtlattı.

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mercedes Sudeikis
Gazeteci
Gazeteci
Mercedes Sudeikis


Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 26/03/13
Milliyet : İskoç
Doğum Yeri : İskoçya
Yaşadığı Yer : Hildenstern

[s]vampirle[/s] görüşme Empty
MesajKonu: Geri: [s]vampirle[/s] görüşme   [s]vampirle[/s] görüşme EmptyCuma Nis. 26, 2013 1:01 am

"Hoşgeldiniz!" dedi ağzı kulaklarına vararak, heyecanlı olduğu her halinden belliydi; gizleme ihtiyacı da duymuyordu zaten. "Geçin oturun." diyerek cam masanın etrafında belli aralıklarla sıralanmış deri koltuklara buyur etti onları. "Kabalığımı bağışlayın, heyecandan olsa gerek. Mercedes Sudeikis." pek de pahalı olmayan yüzüklerle bezediği kemikli elini uzattı. Sarı saçlı kadın küçümser bakışlarla kızı süzerken adam hiç de oralı değildi; duvarı boydan boya kaplayan pahalı tabloyu inceliyordu. Genel yayın yönetmeni tabloyu bir müzayededen dudak uçuklatan bir fiyata alırken Mercedes de tam yanındaydı. Tabloyu sonunda kapan şişko ve gözlüklü adama bakarken o parayı kendisine de verseler en az onun kadar güzelini yapabileceğini düşünmüştü. Genel yayın yönetmeninin bu 'sanat eserini' almasının sebebi sanata olan bitmek bilmeyen hayranlığı değildi tabii, maksadı caka satmaktı. Genel olarak pek başarılı olduğu söylenemezdi, kimse umursamıyordu ama entellektüel görünmek isteyen birkaç gerizekalı tablonun nasıl bir şaheser olduğundan söz ediyordu. Fakat tablonun tek dikkat çekici özelliğinin büyük olması acı bir gerçekti. Tabloyu incelemeyi bırakan adam da suratında son derece zoraki bir gülümsemeyle yerini alır almaz "Ne içerdiniz?" diye sordu kız, bir solukta. Bir yandan önündeki kağıt yığınını toparlamaya çalışıyordu, sahi niye getirmişti ki bunları buraya? Zaten okuya okuya ezberlemişti soracağı bütün soruları. Ellerini birbirine kavuşturarak karşısındaki iki kahramana dikkatli gözlerle baktı. "Sanırım başlayabiliriz?" dedi, sözde bir soruydu bu elbette; cevap beklemiyordu. "Sizi Kahraman Birimi'ne girmeye iten neydi? Nasıl oldu da bu kararı aldınız ve öncesinde hayatınız nasıldı?" soruyu yöneltir yöneltmez dirseklerini cam masaya dayadı ve dinlemeye koyuldu. Kurduğu göz kontağını adama da kadına da eşit şekilde pay etmeye çalışıyordu fakat bu neredeyse imkansızdı. Zira Rubyrat diye de bilinen genç ve güzel kadının hararetli konuşması karşısında Marc denen adam sessiz kalmayı tercih ediyor, kızın söylediklerini onaylar nitelikte tek kelimelik cevaplar veriyordu. Bir şey söyleyecek olduğu zaman da kurduğu cümle sayısı ikiyi geçmiyordu ya zaten. Dolayısıyla Mercedes'in bakışları ister istemez sürekli Parker'a kayıyordu. Kadın cevabını bitirince dişlerini göstererek ona gülümsedi Mercedes, fakat karşılık alamadı. Zaten şu ikisi odaya girdiğinden beri odada öyle bir gerginlik hakimdi ki kızın boynu ağrımaya başlamıştı. Kafasını sağa sola oynatarak rahatlamayı umdu ve "Görevlerde sürekli bir fair-play içinde olduğunuzu biliyoruz. Peki bu mükemmel ikili nasıl bir araya geldi, nasıl tanıştı?" dedi küllü kumral saçlarını kulağının arkasına atarak, bir yandan elindeki dolma kalemle oynuyordu. Ismarladıkları kahveler masaya konarken çıkan tıkırtının ve kahveyi servis eden kadının araya giren kolu dikkatini dağıtıyordu. Kafasını hafifçe eğdi ve gözlerini kısarak Ruby'e bakmayı sürdürdü. Arada bir de Marc'a bakmaya çalışıyordu; hatırladıkça tabii. Beyefendimiz o kadar konuşkandı ki Mercedes bazen onun odada olduğunu bile unutuyordu. Ama sağolsun ağzından çıkan üç-beş kelimeyle kendini hatırlatıyordu adam. "Görevlerde başınıza gelen ilginç olaylar neler?" dedi mırıldanarak, bu soruyu sormayı hiç istemiyordu. Çünkü ne zaman Kahraman Birimi'nden herhangi biriyle röportaj yapılsa bu soru soruluyordu ve genelde hiç de eğlenceli cevaplar çıkmıyordu. Bu klişeleşmiş ve gazetecilerin de kahramanların da nefret ettiği soruyu sormasını editör emretmişti. Ona kalsa sormazdı zaten, ama röportajın konacağı sayfada bu soruyu görmezse kadının çıldıracağından adı gibi emindi. Yaratıcılıktan yoksun, moda katili bu sıkıcı kadını ne demeye editör yaptıklarını anlamak gerçekten çok güç oluyordu onun için. Ama ne de olsa emir kuluydu, kadına adeta bir tanrıçaymış gibi davranmak zorundaydı. Marc'ın sözü biter bitmez "Kahraman Birimi'ne yeni gelecek isimlerle ilgili tahminleriniz var mı?" dedi sorduğu soruyla gurur duyarak. Tamam öyle çok yaratıcı bir soru falan değildi elbette ama yine de Mercedes'in standartlarına göre hiç de fena bir soru sayılmazdı. Bu ilkokul seviyesi sorularla istediği mevkiiye erişemeyeceğini kendi de biliyordu, ama bu yollardan herkes geçmemiş miydi zaten? Zamanla kendini geliştirmeyi ümit ediyordu o da, her gazeteci gibi. Ellerini göğsünde kavuşturarak arkasına yaslandı, röportajın başındaki heyecanından eser kalmamıştı. "Kahraman Birimi'ne katılacak birinin hangi niteliklere sahip olması gerekiyor? Yeni katılacak kahramanlara tavsiyeleriniz neler?" soruyu bitirince zoraki de olsa gülümsedi. Niye her sorunun sonunda gülümseyerek onlara bakıyordu o da bilmiyordu, sanki biri silah dayıyordu sırıtması için. Kendisine ayrılan süre azaldıkça, kahramanlar kendilerinden beklenmedik bir anlayışla sorulara daha kısa cevaplar veriyor ve Mercedes'e soru sorması için şans tanıyordu. "Hayranlarınızla ilişkilerinizden biraz bahseder misiniz? Onlardan aldığınız en ilginç hediye neydi?" dedi ve elini çenesine dayayıp dirseğiyle masadan destek alarak dinlemeye koyuldu bilmemkaçıncı kez.

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
[s]vampirle[/s] görüşme
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
V I V I S E C T I O N | 1 9 9 2 :: Avrupa :: Hildenstern :: Münchenklein-
Buraya geçin: