Viktor Lerwick Suikastçi
Mesaj Sayısı : 183 Kayıt tarihi : 11/03/13 Milliyet : Alman-İngiliz-Shark melezi Doğum Yeri : Dresden Harabelikleri Yaşadığı Yer : Londra
| Konu: An I for An I Cuma Nis. 05, 2013 9:53 am | |
| | |
|
Viktor Lerwick Suikastçi
Mesaj Sayısı : 183 Kayıt tarihi : 11/03/13 Milliyet : Alman-İngiliz-Shark melezi Doğum Yeri : Dresden Harabelikleri Yaşadığı Yer : Londra
| Konu: Geri: An I for An I Cuma Nis. 05, 2013 9:53 am | |
| Ilık bahar havası saçlarının arasından dolanıp akarken, Almanya'ya yıllar sonra yeniden ayak basmış eski bir göçmen gibi görünüyordu. Her yanı tanıdık bakışlarla izlerken genel olarak savaş görmüş tüm insanların yüzündeki o tek bir ifade vardı; burukluk. Göçebe bir hayattan fazla şey beklememek lazımdı. Kaçan, terk eden insan olmakla özgür bir ülke vatandaşının hakkı olan yeri gasp eden yurtsuzlardan biri olmak arasında kalınırdı. Tabii eğer harabeliklerde büyüdüyseniz ve geleneklerden fazla uzaksanız canınız fazla yanmazdı. Normal insanlara kıyasla her konuda daha sabırsız olmanız dışında ne olduğunuza dair kendinizi çok az sorgulardınız. Bazı insanlar da vardı ki, tabiatları diğerlerine göre daha haşin; Misal Viktor gibiler. Onlar kök saldıkları toprak ne kadar zehirli olursa olsun inadına daha fazla bağışıklığa sahip olurlardı. Bu yüzden de olması-gereken-insani-hisleri anlayamıyordu. Empati de işine gelemeyecek kadar yufka yüreklililerin işiydi. Gerçek değiştirilemeyecek ve üzerinde düşünüp çabalamak için gereğinden fazla keskindi ona göre. Hava alanından, yönlendirildiği adrese kadar olan mesafe açlıktan başının ağrımasına yetmişti. Evinde olsa güzel bir menü döktürebilirdi, gerçekten ama ne yazık ki değildi ve muhtemelen midesine oturacak şeyler yemek zorunda kalacaktı ilerleyen günlerde. Alışveriş paketini bir kaç kutu kahve ve ıvır zıvır şeylerle doldurmaya şimdiden başladığına göre... Doğru ya, burada ne kadar süre kalması gerekiyordu? Başını kaldırıp gökyüzüne baktığında yabancı bir turistin sevgi ve hayranlık dolu bakışları silinip yerini zaman kollayan çakalın bakışları aldı. Derin bir nefes çekti. Çiçekler yeni açmıştı ve muhtemelen yalancı bahara kanmışlardı, bir hafta içinde solacaklardı. Ölmek ve öldürmek için bundan daha güzel bir gün olamazdı gerçekten. Bir hafta içinde gereğinden fazla şey mahvolmuş olacaktı. İşler tıkırında olduğunda Viktor'dan daha evcimen bir erkek bulunamazdı ona göre. Gerindi, gerindi ve gerindi taa ki rahatlatıcı çıtırdama hislerini duyana kadar.
Bu gün için basit bir alışveriş ve kalacağı eve gidip yeni-zorunlu ortağıyla tanışmaktan başka yapacak daha parlak işleri yoktu. Johann Reh gibi çok orijinal kimliği için İngiltere'deki arkadaşına teşekkür edebilirdi ama gereği yoktu. Silah satıcısını bir kaç gün önceden araştırmış, alacağı her şeyin devasa listesini çıkartmıştı ve suikast dışında kendisini fazla yormadıkları için canısı hükümetine ne kadar minnet duysa azdı. Eğer yapabilseydi- Bu başka bir mevzu.
Koyu renk kesekağıdının ucunu katlayıp görüş alanını açtıktan sonra ara sokaklardan bir kaçını sanki daha önce gelmiş gibi bilinçle geçtikten sonra yeni evine dış cepheden baktı. Pansiyon gibi kiralanan odalar, her biri ayrı tipte insanlar ve muhtemelen çoğu ya boştu ya da sarhoşların akşam gelip yatmak için cüzi miktarda kira ödedikleri kötü bir yerdi. Yarın bir araba kiralamalıydı ve beyaz bir araba boyası almalıydı. Bahar mitinglerini seviyordu, sanatını halka bedavaya sergilemekten çıkarsızca haz duyan bir adamdı Viktor. Böyle alçak gönüllü profesyonelleri her zaman bulamazdınız, her zaman şahit olunmayacak bir gösteri sunacaktı. Sizi şanslı şeyler. Resmi dili saymazsak dört aydır doğru düzgün Almanca konuşmamıştı ve tüm turist havasına rağmen çift dile sahip olmanın en güzel yanı asla ana dilini unutmuyordu. ps. Hem Almanca hem de İngilizce rüya görebilmenin etkisini Viktor'dan dinleyin. Girişteki sorgu sual barikatına uzunca bir süre takıldıktan sonra kaçınılmaz sona gitmek üzere üst kata çıktı. Tanımadığı bir adamla bir kaç haftasını bu kıç kadar odada geçirmek zorundaydı ve kim bilir nasıl türlü türlü huyları olacaktı. Tek tesellisi işinde iyi birine benziyordu, yani az buçuk adam hakkında verdikleri bilgiye bakınca... Polonya Yahudilerinden birine Neo Nazi Parti cücüğünün suikastini verirseniz ve yanına da Alman bir partner yollarsanız hiç öngörüye kasmadan olacakları tahmin etmeniz gerekirdi. Gerçi Alman olduğunu bilmiyor da olabilirdi çünkü anne kanı gizli bir şeydi ve İngiliz babası sağolsun soyadı falan. İngiliz hükümeti de pek romantik geçmişini öyle bir saklamışlardı ki bazen Viktor bile hikayeye inanıyordu. Neyse ne- bi şekilde halleşirlerdi. (: Bir kaç kez kapıyı tıklattıktan sonra adeti olduğu üzere etrafı kolaçan etti. Bu katta kimse yaşamıyordu galiba zaten holdeki merdivenin etrafında birbirinden uzak dört kapı vardı ve uzun süredir kendisinden başka kimse buraya çıkmamış gibiydi. Çoktan açılması gerekiyordu kapının yani eğer biri içerde uyumuyorsa- Bir kaç kez daha tıklatıp sabırsızca gözlerini tavana dikip pufladı. Belki de tanışma hevesi yarıda kalacaktı dışarı çıkmış olabilirdi hım? Yedek anahtarlardan birini tam kilide taktığında kapının açılmış olması- Anahtarı erken davranıp geri almak için uğraşmıştı ama olmadı tabii, eli öylece havada kalmıştı. "Kimse yok sandım-" Cümleyi bitirip yüzünü kaldırdı ve karşı karşıya geldiklerinde açıkçası ne tür bir tepki vermesi gerektiğini kestiremeden bir kaç saniye boş boş baktı. Kafa karışıklığıyla bir kaç adım gerileyip etrafına bakındı? Bu nasıl bir şakaydı- Beyin hücreleri yediği şokun etkisinden kurtulunca tepki verip bu kısa sessizliği bozmaya çalıştı ama ağzından sadece şaşkınlık belirten bir ünlem çıktı. Kafasını biraz toparlayıp anahtarı geri almayı akıl ettikten sonra standart Viktor triplerine dönüp hiçbir şey yokmuş gibi suratını değiştirdi hemen; Biraz sabırsız, biraz da kızgınlıkla gözlerini kırpıştırırken mantıklı bir hikaye oluşturmaya çalışıyordu ama lütfen, bu adam sağ olsun artık ne düşünmesi gerektiğini bile bilemiyordu. Adeti olduğu üzere bir şeyleri sabote etmeye gelmiş olabilirdi ama yuh artık o dosyayı ne bilecekti? Yolu açmasıyla bilinçsizce içeriye girdi. Kapı kapandığında konuşması gerektiğini biliyordu ama ne demeliydi ki yani gereğinden fazla şaşırmıştı. Belli belirsiz yanaklarını şişirdi. Kaşlarını biraz kaldırıp doğrulanmak ve hayal görmediğini teyit ettirmek için sordu baştan ayağa şaşkınca incelerken... "Demek gerçek adın- Buraya görev için geldin değil mi? Eğer gelmediysen--" Ya da yine trolleniyorum? Ya da stalkerlık konusunda kendini aştın, ya da geçiyordun da uğradın? Başını yukarı aşağı sitemle sallarken salaklığına bir kaç saniye içinde pişman olmuştu bile, eğer göreve gelmediyse evet yeni bir kedi köpek dalaşı doğabilirdi ve şu gevşeyip dinlenmek isteyen halinde mi bulmuştu yine kendisini? İçinden geçen bu saçma salak soru cümleleri hiç de Viktor'un kişiliğiyle alakalı değildi. Lewy sanat eserine bir bak lütfen. "Kedini birine bırakmak zorunda kaldım..." Gözlerini tanıdık bir sıkıntıyla tavana diktikten kısa süre sonra ona döndü ve absürd duruma uygun şekilde güldü. Bir süredir onu civarında görmeme nedeni bu görev miydi acaba? Hayır merak ettiği falan yoktu tamam mı? İçini bir sıkıntı kaplamıştı, bu adamı sevmekle sevmemek arasında bir yerdeydi ama asıl mesela; onunla ortak olmak istemiyordu çünkü ne güveniyordu ne de ona güven verebilirdi. Eğer ortağının o olacağını bilse görevi reddetmek için uğraşırdı. Hoş, böyle bir alternatifi yoktu ama denerdi hiç değilse. Olayı tamamen kavrayım olamayacak alternatif düşünceleri eledikten sonra ağır ağır paketi portmantoya bırakıp inanamaz bir nefes verdi. Şu oyun içindeki oyuna bak. "Benim olacağımı biliyor muydun? Hah tabii ki biliyordun, değil mi? Ama niye de- Söylemedin. Bir kaç aydır gelmeme sebebin bu muydu?" Gözlerini sorgulayarak ona dikti, cümlesi bilinçsizce yarım kalmıştı. Eğer bir şok istiyorsa kesinlikle başarmıştı, öyle bir niyet yoksa yine de şoka uğratmıştı ve bu şartlarla keyfi yerinde miydi bilmiyordu, öyle olmalıydı işte. Gabriel, Serrure ya da resmiyetle tanışmasalar da Lewy- Neden eğlenmeseydi ki? Yüzündeki belki memnun bir ifade değildi ama kızgınlık da yoktu. Belki biraz bıkkınlık ve can sıkıntısı. Ya da oyuncak olmaktan dolayı duyduğu o tedirginlik ve hoşlanmama hali bir de görevin akıbeti... Malum omzuna yediği bıçağın izi geçmemişti ve muhtemelen ölene dek onu da diğer izler gibi taşıyacaktı. Bir senede çok şey değişmişti ve her şey iyiye mi yoksa kötüye mi gidiyordu bilmiyordu.
| |
|