V I V I S E C T I O N | 1 9 9 2
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 weirdo

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
Leon Lewis
Seri Katil & Tecavüzcü | Londra E. Teşkilatı Komiser Yardımcısı
Seri Katil & Tecavüzcü | Londra E. Teşkilatı Komiser Yardımcısı
Leon Lewis


Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 05/03/13
Milliyet : İngiliz
Doğum Yeri : İngiltere
Yaşadığı Yer : Londra

weirdo Empty
MesajKonu: weirdo   weirdo EmptyCuma Nis. 19, 2013 5:51 am


MONALITE & LEWIS
_ weirdo 2lwr52cweirdo Qn5gxt
A n d_ s o m e_ k i n d_ o f_ m a d n e s s_ i s_ s t a r t i n g_ t o_ e v o l v e ,_ I_ h a v e_ f i n a l l y_ s e e n_ t h e_ l i g h t
And_ I_ have_ finally_ realised_ But_ some_ kind_ of_ madness_ Is_ swallowing_ me_ whole

_ weirdo Mcqcurweirdo 210apvt

Yardımcı oyuncular;
Xu Wenqing, Night E. Monalite

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leon Lewis
Seri Katil & Tecavüzcü | Londra E. Teşkilatı Komiser Yardımcısı
Seri Katil & Tecavüzcü | Londra E. Teşkilatı Komiser Yardımcısı
Leon Lewis


Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 05/03/13
Milliyet : İngiliz
Doğum Yeri : İngiltere
Yaşadığı Yer : Londra

weirdo Empty
MesajKonu: Geri: weirdo   weirdo EmptyC.tesi Nis. 20, 2013 4:53 am

    Duman, kendisini cezbetmek için sıkılmış bir parfümmüşçesine kıvrılarak ciğerlerine girerken, bir kez daha gülümsedi kaosun manzarasına. İhbarın geldiği okula kendisinden önce bir ekip gönderilmişti ve şimdi okula yanarşırken anlıyordu ki vaziyet sessiz müdehale operasyonundan çoktan çıkmış, kaosu yatıştırma ve başlayabilecek herhangi bir çatışmaya hazır durma, içerisinin ısısını ölçme seviyesine yükselmişti. Gözlerini döndürdü, dudağının kenarı Paul maskesini taktığı her an havaya girişindeki gibi yukarı kıvrıldı. Ağzından çıkan "tsch" sesi yanındaki memurun kulağına gidecek kadar sesli çıkmamıştı, çıksaydı dahi polis otomobilinin içindeki stres ve görev aşkı yüzünden arada kaynayacak, kimse arabayı hızlıca kullanan komiser yardımcılarının yüzündeki tanıdık hazzı incelemeyecekti...

    Bir alevin bu kadar hızlı harlanması hoşuna gitmişti Leon'un, her zamanki gibi. İnsanoğlunun bir dalgaya bu kadar hızlı kapılıp aptalca karşısındaki tüm bendleri yıkması- ah bir de bunun sorumlusunu suçlulara yıkarlardı? Kim demişti onlara bu kadar hızlı havaya girmelerini ki! Arabayı çoktan zıvanadan çıkmış, amcık gibi park edilmiş arabalar gibi umursamadan park edişinin ardından, polis sirenini kapattı, kapıyı sertçe açıp dışarı çıktı. İhbara göre bir yer patlamamıştı, öyleyse neden okul bahçesinden göğe ince, güçsüz dumanlar yükseliyordu? Derin bir nefes alıp alevin daha yoğun kokusundan bir kez daha tattı. Diğer memurların aksine üzerinde sadece beyaz gömleği içindeki can yeleği vardı kendisini herhangi bir silahtan koruyacak. Siyah polis pantolonunu botlarının içine sokmuştu, belindeki silah kemerindeki glockları hariç hiçbir silahı yoktu ve arkasından arabadaki silahını ve kaskını alması için seslenen memurları bir gram bile umursamamıştı. Beyaz gömelğinin kol düğmelerini çözdü, kendisine yol veren korku içindeki sivilleri aşarak yürürken. Gömleğini dirseğine kadar sıyırmasının ardından hızlı, kararlı adımları kısa bir süreliğine komiser Wrightın yanında durdu. Tam o sırada sorumsuz bir korkağın telaşından çıkmış ufak yangını kovalarla söndüren yiğit sivilleri seçmiş, sorusunun cevabını alınca asıl mevzuya, okula çevirmişti gözlerini. Bir memur megafonla okulun içindeki kimliği belirlenmeyen suçluya dışarı çıkması ve rehineleri serbest bırakması için sesleniyordu, oysa az önce işittiğine göre okul içerisinde işler çoktan yatışmaya başlamıştı? Tanrı yüksek teknolojiyi korusun, sosyal ağlar da olmasaydı ne olacaktı güçlü Londra polisinin hali... Kendisine dönen Bay Wright'ın sessiz bakışlarına karşılık yine sessizlikle karşılık verdi, adamın gözlerinde neden kaskını ve silahını almadığının sorusu olduğunu biliyordu. Yine de bu sorguyu da umursamadı, acil durumlarda ast-üst ilişkisindeki aşırı saygı gösterme zorunluluğu kalktığına göre, o da bu fırsatı sapına kadar değerlendirecekti. Bir el ateş sesi işitildi o anda. Çevrede çomaklanmış sivillerin çığlıkları, sinir bozucu ağlama ve polislere içeri girmek için yalvarmaları yetmiyormuşçasına yükselirken, en sonunda Leon boş durmaya dayanamayıp bıkkınca nefes vererek yoluna devam etmeye başladı. Polis şeritlerini aştı, arkasından seslenen Wright'ı duymazdan gelerek silah kemerinden tabancasını çıkartıp okul giriş kapısının önüne geldi. Kendisinden güç alan kasklı özel birimler elektrikli bayıltma silahlarıyla arkasından koruna koruna gelmeye başlamışlardı, göz ucuyla Wright'a baktı Leon, "S-Chatty, Bay Wright. İnternet sizden daha hızlı." diye bağırdı adama. Harekete geçmeden önce elbette ki arkadaki sosyal ağlardan içerisinin haberini alan birinin yakarışlarından destek almıştı: içerideki durumun soğukluğundan haberdardı. Hem -tanrı aşkına neden bir grup Pictax'de şokofoklu adonislerinin resmini çekip de paylaşarak hayatını anlamlandıran amele liseliden korkacaktı ki? Londra'nın kıçından kan almış Paul Tibbets'in ölümünün, ergenlik buhranları çeken, sivilceli, babasının kurusıkısını çalmış bir liseli tarafından olacağını hiç sanmıyordu. Cinayet ve katliam? Leon varken lafını açmak kimin haddine!

    Hiç oyalanmadan botlarıyla okul kapısına bir tekme atarak zorladı kapıyı, ikinci, üçüncü; en nihayetinde camları çatırdayarak açılınca kapı içeri doğru bir adım attı -yine de ikinci adımında diğer okula yaklaşan memurlar kadar dikkatli bir şekilde pozisyon almış, sırtını hafifçe eğerek karanlık girişi incelemişti bir. Camdan ve diğer kapı gibi kilitli olmayan ikinci kapıya doğru yavaş yavaş yaklaşmaya başladı. Okulun tüm ışıkları kapalıydı demek, dışarıdan kapıyı kırışıyla içeri taşmış ışık yüzünden o boydan boya camdan oluşma kapının ardını pek iyi seçemiyordu. Kapının iyice yanına gelince içerideki boşluk görünür olmaya başladı kendi yansımasıyla karışarak, kapıyı yavaşça açıp ardına kadar ittirince, dışarıdaki kalabalıktan çok daha sakin bir manzarayla karşılaştı gözleri. Dışarıdaki sesleri saymazsa neredeyse tık çıkmıyordu okul koridorlarından. Parmaklarıyla dışarıda bekleyen özel birimi içeri çağırdı, yavaş yavaş sessizce hole giren görevlileri orada durdurup yalnız başına ilerlemeye başladı koridorlara doğru. Adrenalinli deli fişek polislerin kendi profosyonel işine salça olmasını istemiyordu. Üstelik hangisi yıllarca çalışmış olsa dahi, Leon kadar huzursuzluğa alışık olabilirdi ki? Nihayet koridorun sonundan kendisine yankılanarak gelmiş konuşma seslerini, koridor zeminine yansımış silüet gölgelerini seçince hızlı adımlarla, parmağı tetiğinde bekleyerek minik camlı ikili kapıya sahip yemek salonunun önüne koştu, hızla kantinin olduğu bölüme girdi. Kapıyı ayağıyla açmasının ardından içeride donmuş bir kalabalıkla karşı karşıya kaldı polis. Siyah saçları ensesini kapamış bir genç, elinde hiç de ateş edecekmiş gibi durmayan alelade bir silah tutuyor, çocuğun karşısında başka bir öğrenci daha ayakta korku ve gözleri ağlamaktan kızarmış bir şekilde kendisine bakıyor, büyük bir sürü öğrenci yere yığılı, bir yere yaslanmış bir şekilde elleri havada bir çocuğa, bir Leon'a bakıyor ve çocuğun arkasında üç tane öğrenci birbirlerini tutarak oturuyorlardı; ayaktaki bir diğer öğrencinin yüzü muhtemelen bir boğuşma yüzünden yaralarla dolmuştu ve yerde yatan iki kişi kan akan bölgelerini tutup kantindeki ölüm sessizliğini umursamadan acı içinde inleyince çok geç olmaması için olaya müdehale etmesi gerektiğini anladı Leon. Kaşlarını çatıp silahını indirdi, hiç silaha ihtiyaç duyacağını düşünmeden hızlı hareketle elinin tersiyle silahı tutan muhtemelen suçlu sayılacak çocuğun koluna bir tane geçirdi, silahı düşürünce kendisine pek de karşılık vermemiş çocuğun ellerini sırtında birleştirerek hala koridorun başında bekleyen özel birime seslendi içeri gelmeleri için. İçeri doluşan özel birimle sonunda öğrenciler rahat bir nefes almış onca korkudan gözlerinden akamamış yaşlar bir anda boşalmaya başlayarak onları kaldırmaya başlayan polis memurlarına kendilerini tanımasalar bile sarılmaya başlamışlardı. Tuttuğu çocuğu, hızla, hiç de nazik olmayan bir şekilde sürüyerek diğerlerinin arasından geçti, dışarı doğru yöneldi.

* * *
    Leon şüpheli genci sürükleyerek dışarı çıkınca etrafa doluşmuş sivillerden yüselen uğultu bir alkışa karışmış, bu alkışa saf ve sevimli suratıyla Komiser Wright'da dahil olmuştu. Kendisinden bir süre sonra koşarak annelerine, arkadaşlarına yönelen öğrenciler yanından geçerken suratında hiçbir ifade yoktu. Kahraman olduğunu düşünmüyordu. Aksine akşam haberlerinde kendisine mükemmel bir hikaye sunacak bir olayı engellediği için bir of bile çekebilirdi kendine. Çok masum sayılıp reşit olmadıkları için tüm suçlardan çektikleri liselilerin özünde ne kadar hollywood, ne kadar kirli olduklarını bu ebeveynlikten bir halt anlamayan güruhun öğrenmesini öyle isterdi ki... Yine de teşkilat onu iyi evlat olarak tanımıştı, öyleyse o da bunun böyle görünmesi için -eh ortada komiser yardımcılığından gelen maaşın anlam ve önemi de vardı tabii- tüm tiyatrocu yetenekleriyle bir show sunacaktı kendilerine. Eğer arabasına doğru sürüklediği çocuk alkış tutabileceği kadar yetenekli bir kaos yaratıcısıysa, birebir sorgusunda aralarında iyi bir sohbet geçeceğini tahmin ediyordu. Çocuğun karanlık gözleri, günlük eğlencesine kendisini hayran bırakabilir miydi? "Karışmayın." diye bağırdı kendisine, çocuğu almak için yönelen polisleri durdurmak için. "Bu seferki benim." deyişi bu sefer sadece süreklediği çocuk ve kendi kulakları arasında duyulabilecek bir sır gibi kısık çıkmıştı ağzından. İnsanların görmeyeceği bir şekilde yaptığı karışıklık için tebrik ettiği bu liselinin tuttuğu ensesinden sürükleyişinden çok daha nazik bir tavırla hafifçe okşadı başını. Olur da, bu sefer ki boş çıkarsa, çekinmeden sorgu bahanesiyle suratına bir tane çakarak günlük stresini çıkarabilirdi olmadı. Leon, bol ihtimalli bir adamdı nihayetinde. Kendisine yol vermek için iki yana açılan insanların arasından geçerken kendini denizi yaran Musa gibi hissediyordu; içinde yükselen heybetin, tanrı gücünün doruklarında çenesini hafifçe kaldırıp, gülümsemesinin tamamlanmasına engel olamadı.

    Arabasının önüne gelince çocuğun başını sertçe kaputun üstüne dayadı. Genci hareket edemez bir şekilde sıkarken bir eli hala ensesinde çocuğun başını kaputa yapışık tutuyor, diğer eli silah kemerinden çıkarttığı kelepçeyle çocuğun bileklerini kelepçeliyordu. "Sssh." dedi adeta tecavüz ettiği insanlara deyişlerindeki gibi, çocuğu dayadığı kaputtan kaldırıp kendi bedenine doğru, çocuğun gömleğinden çekince. Muhtemelen bacaklarını sıkıştırması yüzünden çocuğun bacaklarında ufak morluklar oluşacaktı ama- bırakın Leon da biraz işten zevk alsındı canım. Wright çocuğu tek başına götüremeyeceğini -zaten adamın emirlerini siklemeden epeyi hareket etmişti- kendisine yarı sinirli bir şekilde yönelerek söyleyecekken, o -hala adam gibi emir dinler pozisyona geçmiyordu- adamın gelmesi için beklemeden çocuğu arka koltuklara atıp arka kapıyı kilitlemiş, ön kapıya yönelmişti. Çocuğun iki yanına oturmak için gelen polislerin arabaya binmesine bir şey demedi. Sadece sessizce ön koltuğuna oturup aynaya hizaladı çocuğa doğru. Uçan ışıklı arabalar diğer ekiplerin ellerinde olduğu için geldiği gibi karayollarından teşkilata gideceklerdi. Çocuğu dikiz aynasından süzmesinin ardından gözleri son defa okulun etrafındaki kalabalığa döndü, çocukları sorgulamak için alan hazırlayan polisleri görmesinin ardından arabayı çalıştırmak için baş parmağını koydu okuyucunun üstüne. Okuyucunun onay veren kadın sesinin ardından sessiz, departmana doğru gidecek yolculukları için arabayı geri geri caddeden çıkartmaya başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Xu Wenqing

Xu Wenqing


Mesaj Sayısı : 25
Kayıt tarihi : 02/04/13
Milliyet : Çinli. Yarı Rus ve azıcık Japon kanı da var ama ondan bahsetmemeyi tercih ediyoruz (:
Doğum Yeri : Mançurya
Yaşadığı Yer : Londra

weirdo Empty
MesajKonu: Geri: weirdo   weirdo EmptySalı Nis. 23, 2013 12:18 pm

    Uzerinde kralicenin resmi olan yuvarlak metali satici adamin eline birakip su dolu bir plastik siseyi kapti. Burasi tuhaf bir yerdi, her yerde insanlarin sindirim sistemini bozmaktan başka bir amaçları yokmuş gibi duran yagli besinler vardi ve parasi oldugu surece isteyen istedigi kadar yiyebiliyordu. Hayatinin buyuk bir bolumu boyunca pirinc ve balik disinda pek bir sey yememis Wenqing icin bu kantin olayi gayet alisilmadik bir durumdu. Ne kadar igrencti ama. Bos olan bircok masanin arasindan rastgele bir tanesine ilerledi, marslarla yurumeye alismis hizli adimlari gereginden fazla duzenli araliklarla ilerliyordu.
    Uzerinde John 3:16 yazan siyah tunigini duzeltip kalitesiz sandalyeye oturdu. Pet sisenin kapagini kolayca acarken kucuk gozleriyle etrafta dolasanlari izliyordu. Ne icin baktigini bilmiyordu henuz, dikkatli olmasi gerekmeyen zamanlarda ne yapacagini bilemeyip bos bos oturdugu bilmemkac seferden birisi olacak gibiydi bu. Ingiltere normal sayilabilecek bir ulkeydi, ne fazla tehlikeli ne de fazla guvenli. Wenqing'in staji gibi bir sey. Ogrencileri izleyip hayatlari hakkinda tespitlerde bulunmak zamanını geciriyordu ama yararsizdi.
    Bir yandan yan masadaki siyah sacli cocuk ve yanindaki pisirik tiplerin kulagima calinan konusmasini analiz ederken bir yandan da kantin kapisindan iceri adim atan herkesin isimlerini ve bilgilerini tekrar ediyordu. Iceriye fazla bol bir gomlek ve ozensiz giysiler giymis bir cocuk- bkz. liseli hiyerarsisinde az onceki pisirik tiplerden bile daha fazla ezilen biri- girdiginde gozleri uzerinde biraz daha fazla takildi. Tuniginden de bildigi uzere, bol giysilerin icine bir cok sey saklanabilirdi, hele butun ergenlerin hevesle psikolojisini sikip attigi bir cocuksa. Gercekten, hareketleri bir tuhafti, Wenqing ajan olabilirdi ama kahin degildi, bosu bosuna gözlemiyordu cocugu. Tekrar tekrar gomlegin ustunden belinin biraz altindaki bir kismi kasimaya yeltendigini gordu. Kumas normal bir durumdaki gibi iceri cokmuyordu, orada bir sey sakliydi evet. Wenqing icinde birkac damla kalan ufak siseyi son kez kafasına dikip dayaniksiz plastigi elinde ezip ufaltti. Ortak tenefusun etkisiyle gittikce kalabaliklasan bir tarafa yururken elindeki artik sise demeye bin sahit isteyecek plastik musveddesini bakmadan cope firlatti. Tekinsiz kedilerinkine benzeyen gozleri kalabalik icindeki cocugun kum rengi saclarina odaklanmisti. Cocuk neredeyse sakatlanmis- ya da agir atesliymis gibi tuhaf hareketlerine devam ederek kalabaliktan siyrilip kantinin ortasindaki sutunlardan birine yaslandi. Cesaretini toplamaya calisiyormus gibi bir gorunumu vardi ve sonunda gomleginin kenarini kaldirdi.
    Hala kimse cocugun farkinda degildi ve Wenqing gorusune girmemeye dikkat ederek cocugun arkasindan ilerlemeye basladiginda elindekini kaldirmaya baslamisti bile. Colt DA ciplak namlulu, 38'lik otomatik tabanca. Wenqing bir an oldugu yerde durdu, donakalmak gibi degil, ne yapacagini gormek icin.
    Silahli bir insan silahsiz yuz insani kontrol edebilir.
    Sonra cocuk -oldukca beceriksizce- tetiği çekti. Wenqing kurşunun sesini duydugu gibi sutunun diger tarafina yapisip aniden baslayan cigliklari ve saskinlik belirten kufurleri dinledi. Bu kadar sok olmalari tuhafti, daha once farkli ulkelerde kac kere olmus bir seydi cocugun birinin okuldakileri taramaya kalkismasi. Wenqing icin gunes tutulmasi tarzi bir olaydi yani, kendisi acisindan bir sey farketmiyordu ama izlemesi guzeldi. Ama tabi... Gozlerini iyice kisti sutuna yapisik sekilde yavasca ilerlerken. Kacirilmayacak bir firsat da vardi burada, batinin kahramanlara olan sevgisi malumdu sonucta... Sutundan yavasca uzaklasti ve en son bir eli hala betona dayali, cocugun omzunun ustunden ifadesizce bakip kursunlarin akibetini gozledi. Herkes oldukca aci cekiyor gibi gozukmesine rağmen agir yarali bile yok gibiydi... Gercekten beceriksizdi cocuk, Wenqing’in daha fazla beklemenin gereksizliğini düşünmesini sağlamıştı. Boynunu kirmasina ramak kalan bir gucte cocugu basinin iki yanindan tutarak kendisine cevirdi, pisirik daha silahini dengeleyemeden Wenqing'in kemikli dirsekleri havada suzulmek uzere bukulup ve pisirigin alninin iki yanindaki yumusak noktalara inmişti bile. Bam- crack. Cocugun dizleri bukuldu ve kemiksiz bir yigin gibi yere kapaklandi. Onun agzindan da- cevredekilerinki yetmezmis gibi- saskin bir kufur dokuldu ama daha fazla konusacak gibi degildi ve bu sefer etraftakiler de sessizdi. Wenqing sersemleyen cocugun uzerinden atlayip tek ayagiyla silah tutan elinin uzerine indi, bu sefer kantin cocugun viyaklamasiyla inlerken silah elinden tamamen kurtulmustu. Ne de olsa buradan sonra pek bir sey yapamayacak olan cocugu rahat birakti silaha uzanmak uzere. Ozel yapim silahi kaldirip sarjorunu hızlı bir hareketle çıkardıktan sonra bir koseye atti. Zirlayan tiplerin arasinda birkac kisi saskin saskin ona bakiyordu ve neredeyse tesekkur etmek uzere olduklarini hissediyordu Wenqing, yapabilseydi yuzunu burustururdu. Az once yanindaki masada oturan cocugun, arkasindaki aglamaktan ve ciglik atmaktan harap olmus tiplerin aksine tehlikeli bir merakla silaha davrandigini gordu. Wenqing engellenmeye ugrasmadi, birsey olacagi yoktu ama meraginin tehlikeli olan kismi fiziksel degildi zaten. Basini hafifce yana yatirdi. "Guvenlik gucleriniz binaya girmek uzere." dedi pek de panik yapiyormus gibi gozukmeyerek, cocuk ilk kursunu ateslediginden beri hesapliyordu sonucta polisin ulasma suresini. Cocuk kendisini iplemeyip silahı pisirik yere yigildigi gibi ayaga firlamis bir arkadasina dogrulttu. Tehlikeli mizah anlayislari... "Hic komik degil Luke, birak sunu" diye mirildandi silahi dogrulttugu aglamaktan harap olmus cocuk no bilmemkaç.
    Birkaç kişi telefonlarına davranmışlardı bile- bakın liselilerin hayatı ne kadar çabuk normale dönüyordu. Wenqing de kapinin sesini duydugu gibi hengameden yararlanip bir su daha almak uzere tezgahin ustunden atlayarak dolaba ulaştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Luke I. Monalite
Luke 17 yaşında, Babası ona Einstein demiyor
Luke 17 yaşında, Babası ona Einstein demiyor



Mesaj Sayısı : 10
Kayıt tarihi : 19/04/13
Milliyet : Lukémon © >:P
Yaşadığı Yer : Pokéball

weirdo Empty
MesajKonu: Geri: weirdo   weirdo EmptySalı Nis. 23, 2013 12:44 pm

    Dirsekleri masanın üstünde, çenesini ince parmaklarını kitlediği ellerine dayamıştı. Masadakilerle muhabbet yürütmek için çabalamıyordu, hiçbir zaman başkalarının rahatlığını önemseyen bir insan olmamıştı sonuçta- bırakın onlarla aynı ‘rahatlık’ anlayışını paylaşmayı. Koyu renk gözleri kendisinden ufakça çocukların yüzünde dolaştı, hepsi her an elleri ayakları birbirine dolanıp gerginlikten infilak edecekmiş gibi duruyorlardı. Sadistçe bir dersin bitmesini bekleyen öğrenciler gibiydiler. Luke gözlerini masaya indirip kafasını bir sağa bir sola yatırdı saçlarının yönünü değiştirmek için.
    Konu bu iki cücük gerizekalının Luke’u öğretmenlere şikayet edebileceklerini- daha da komiği, bununla kurtulabileceklerini sanmalarıydı. Tabi Luke bu, durur mu yapıştırmış cevabı onları daha plan aşamasındayken enselemişti. Az önce sevgili tuvaletinde bu iki cücüğü kıstırıp derslerini verdikten sonra şimdi de buraya- tüm sevgi dolu arkadaşlıklarını yaşayabilmeleri için kantinin bu sıcak ortamına getirmeyi uygun görmüştü. Kimse Luke’u ne ezik geek ne de sosyal bir piç olarak tanımıyordu ve bu tür tiplerle neden takıldığını anlayamayacak bir liseli yoktu muhtemelen. Ama burada kimse iyilik meleği değildi ve ne uğraşacaklardı ki şikayet etmeye falan? Üstelik Luke öğretmenlere bu sessiz-zeki öğrenci imajını çizerken, kim onun zevkine tuvaletlerin karanlık köşelerinde güçsüzleri darp ettiğine inanacaktı ki.
    Kantin kapısından bu çocukların üçüncüsü girdiğinde- ki şikayet planına karışmamıştı, bu yüzden Luke’un özel ödülleri için beklemeliydi (;- Luke kafasını kaldırıp ona masayı işaret etti. Diğer altına sıçmak üzere olan iki çocuğa bakarak gözlerini kaçıran çocuk no#3 –adı Shaun’dı ama Luke böyle gereksiz detaylarla uğraşmayı sevmezdi- onu iplemeyip kalabalığa karışınca Luke sakince bir kaşını kaldırdı. Eh, Shaun her zaman en tuhaf olandı, bu üçlünün arasından en acınası olan sayılabilirdi ama sempati uyandıracak bir acıma hissi değildi bu. En fazla… mide bulandırıcı.
    Eh, #3’ün gammaz olayına karışmama ayrıcalıkları da gitmişti şimdi, diğer ikisiyle aynı cezaları çekecekti. Şu sıralar değil tabi, Luke için bu bir zorunluluk değil keyfi gelince yaptığı bir şeydi hani. Kollarını kaldırıp sırtı yay gibi olacak şekilde uzun uzun gerindi. İşi bitince çocuklardan irice olanına döndü. ‘‘Su.’’
    Cocuk masadan kalkıp biraz uzaklaştığı anda kısa bir an için tanımlayamadığı bir ses duydu. Oh. Çığlık çığlığa çil yavrusu gibi dağılmaya yeltenenlerin aksine Luke yuvarlanırcasına masanın altına girmişti. Kendisi daha olan biteni idrak edemeden refleksleri devreye girmişti bile. Ah gerçekten biri bu okuldakileri katletmeye mi kalkıyordu? Luke'un iç sesi bıkkın bir ses çıkardı. Çocuk rastgele ateş açmaya devam ediyordu ve Luke hedefin kim olduğu konusunda isabetli fikirleri olmasına rağmen pek panik yapamıyordu, cidden. Belli ki çocuk o kadar kafayı yemişti ki rastgele ateş açıyordu, eh bu da Luke’a uyardı. Sesler dinmek bilmezken gözlerini yavaşça mermer yere indirdi, tuvaletteki çocuklar da kendilerini böyle mi hissediyordu acaba? Tuhaf bir çaresizlikti. Luke’un hiç hissetmediği bir şeydi ve bu yüzünün hoşnutsuz bir ifade almasına sebep oldu- burada ölebilirdi. Korkmuyordu ama bu güzel bir olasılık da değildi şimdi, kabul etmeliydi ki… Kendisiyle birlikte masanın altına çökmüş olan ufak çocuğu dürttü dirseğiyle- bu nasıl bir Stockholm sendromuysa artık.. ‘‘Telefonunu kullan.’’ Acaba su almaya giden ne haldeydi hakikaten? Başını biraz eğip yere çömmüş zırlayan bilmemkaç ergenin arasından onu seçmeye çalıştı- ah, arkasında ufak bir kan izi bırakarak bir köşeye sürünmüş, ölen balina sesleri çıkarıyordu. Peki. Tamam... Onu göndermek için en güzel zamanı seçmemiş olabilirdi… Çocuğun titreyen sesiyle söylediği saçma sapan bahanesi ortamdaki zırıltılar ve kendi iplememezliği arasında kaybolurken sütunun arkasından eğilen sırık Çinli’yi kesiyordu Luke. Ooh. O kızda bir tür bit yeniği olduğu belliydi zaten, şimdi de kendini öldürtmeye karar vermişti demek ki.
    Kız sütunun arkasından çıkmaya başladığı andan sonra olanları… Takip etmesi pek kolay değildi, Luke’un o pek müthiş ruh hastası beyni bile zor algılamıştı fena halde seri hareketlerle yapılan etkisizleştirme operasyonunu –kung fu falan mıydı ki o? Ama çocuk yere düştüğünde ve silah işe yaramaz halde kendisinden uzaklaştırıldığında hafifçe gülmeden edemedi. Now it’s my time to shiiine. Çocuğun elindekini gördüğünden beri düşündüğü –göt korkusundan başka- önemli bir şey vardı sonuçta, biraz emekleyip insanların arasından çıktıktan sonra ayağa kalkarak birkaç zırıldayanın arasından daha geçti. İşte silahın kabuğu duruyordu orda. Hırkasının kollarını iyice sündürüp ellerini kapatacak şekilde çekiştirdi –Shaun’un elleri hep terden yapış yapış olurdu, cidden, neden bu çocukla uğraştığını bile bilmiyordu Luke, iticiydi aslında. Hele bu yaptığından sonra… Eğilip silahı hırkasıyla kapattığı eline aldı. Kaldırıp karşı taraftaki bir kıza doğrulttu- ezmek dışında bir amacı olmayarak takıldığı küçük sınıftan ‘arkadaş’larının aksine bu nispeten daha dengeli bir ilişki içinde olduğu bir tanıdıktı.
    Ağzıyla silah sesine benzeyen bir ses çıkardığı gibi o ana kadar şokta olan kızın gözyaşlarına boğulması bir olmuştu, cidden komik bir andı. Sonradan anlatılıp gülünebilirdi, o derece. Cırlayarak bir şeyler dedi sonra da, ama Luke daha çok Çinlinin uyarısına önem vermişti o an- Tabi bu silahı bırakmakta yeterince acele ettiği anlamına gelmiyordu. Çünkü o kadar güzel bir histi ki bu merak ettiği şey, bu kadar çok kişinin kaderinin elinde olması, istediğinin varlığına son verebilme şansı. Göğsü aldığı derin bir nefesle inip kalkarken gözleri bir an yerdeki şarjöre takılı kalmıştı.
    Sonraki an sadece canının yandığını hissetmişti, çocukla kurduğu başarısız sayılabilecek empati bittiği gibi etrafındakileri algılamaya başladı. Bağırışlar, şuan şaka maka polisin teki tarafından sürükleniyor oluşu gibi. Üstelik silah, güzelim silah elinden düşmüştü. Fazla canı yansa bile ses çıkarmayacak bir yapıya sahipti ve korkacak bir şeyi de yoktu, suçsuzdu ve etrafta zibilyon tanık vardı. Gelin görün ki savunmaya geçecek gibi de hissetmiyordu, polislerle etkileşime geçmek için ilk şansıydı sonuçta. Etraftaki kargaşadan zaten görülmeyeceğine emin olsa da salak olmadığından saçlarını iyice yüzüne düşürüp ufak, anlık bir gülümsemenin dudaklarına yerleşmesine izin verdi. Şuan ona biri dikkat etse sürüklenirken böylesine bir siklemezlik içinde olan kişinin suçlu olduğuna anında kanaat getirirdi, kesinlikle.
    Dışarı çıkmalarından bir an önce ifadesini nötrledi ama içten içe çocuklar gibi şendi. Yanlış adamı yakaladıkları için böyle kutlama yaptıklarını öğrenince halleri ne olacaktı acaba? Kendisine dadanmaya kalkışan polislere cevap veren kendi sevgili polisini duyunca yanaklarını hafifçe şişirip dışarıya hava verdi. Suçlular böyle mi hissediyordu acaba, o gayet rahattı ve maruz kaldığı manhandling bile o kadar dehşet korkutucu bir şey değildi. Bunda Luke’un ruhsuz bir piç olmasının etkisi de olabilirdi tabii. Biraz tecavüz mağdurlarıyla de empati kuruyor da olabilirdi aslında, sonuçta adamın kendisine söylediği- oh ne babacan bir şeydi o öyle. Dudaklarını aralayıp başını hafifçe yana çevirdi ama tutuluş şeklinin zarafetinden olsa gerek, fazla bir şey görememişti. Zorla götürülürken bile fazla dağıtmadan yürümeye dikkat ederek –şu iki yana açılan insanların gözlerine zavallı görünmek istemezdi sonuçta- başının bir hareketiyle gözünün önündeki saçları yana attı. Fabulous olmaktan çok rahatsız edici derecede koyu görünen gözlerini bakanlara dikebilmek içindi tabii bu hareket.
    Yanağı pek de acısız sayılamayacak şekilde arabanın soğuk yüzeyine temas etti, morarması pek de umrunda olmasa da özellikle zevk alıyor sayılmazdı bu durumdan. Kelepçenin daha da soğuk temasıyla refleks olarak hafifçe titreyip nefes verdi, shit just got real and i regret nothing. ‘Yanlış adamı yakaladınız’ tarzı klişe bir açıklama yapmaya gerek duymamasının iki sebebi vardı- kendileri fark ettiklerinde rezil olmalarını istiyordu, bir de Evander’i depresyon hırkasından koparıp karakollarda süründürmek güzel bir fikir gibi geliyordu. Ses çıkarmamak için nefesini tuttu, bacaklarını seviyordu ama kader…
    Arabanın arka koltuğuna çabucak yerleşip hemen dibinde biten iki polis arasında sandviç oldu. Dalgınca omuzlarını oynatıp kelepçelerin daha rahat durmasını sağlamaya çalışırken yandaki itlerin gerginliği oldukça hoşuna gitmişti. Kendisinde bile böyle mala bağlıyorlarsa kim bilir azılı suçlularda nasıl panik yapıyorlardı. Kıpırdanması bittiğinde arabanın hareket etmesine ramak kalmıştı ve Luke sakın bir ifadeyle kafasını kaldırıp dikiz aynasına baktı. Aralarında geçen sürüklenme ilişkisini unutamadığı eski sevgili polisinin yüzünü sonunda görürken neredeyse gülümseyecekti, ama gülümsemeden de aynı etkiyi veren ifadeler vardı zaten. Luke’un- ve ona göre polisinin de- yüzünde olan ortak piçlik ifadesi de böyleydi. Sırtını daha da rahatça arabanın koltuğuna yaslayıp yanındaki iki polise de kısa bakışlar attı ve gerindi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Night E. Monalite
Nayt 59 yaşında, zamanında hepinizin anasını s- oy :(
Nayt 59 yaşında, zamanında hepinizin anasını s- oy :(
Night E. Monalite


Mesaj Sayısı : 18
Kayıt tarihi : 19/04/13
Milliyet : İngiliz
Doğum Yeri : Cambridge
Yaşadığı Yer : Londra

weirdo Empty
MesajKonu: Geri: weirdo   weirdo EmptyC.tesi Nis. 27, 2013 1:07 pm

    O sırada Night:
    Hayatımı sktin Luke tşk +rep.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leon Lewis
Seri Katil & Tecavüzcü | Londra E. Teşkilatı Komiser Yardımcısı
Seri Katil & Tecavüzcü | Londra E. Teşkilatı Komiser Yardımcısı
Leon Lewis


Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 05/03/13
Milliyet : İngiliz
Doğum Yeri : İngiltere
Yaşadığı Yer : Londra

weirdo Empty
MesajKonu: Geri: weirdo   weirdo EmptyC.tesi Nis. 27, 2013 1:08 pm

    Leon hataları, işinin rast gitmemesini sevmiyordu; şartlar ne olursa olsun. Fakat bu sefer sabırsızlığından ve o kelepçeyi takarkenki hazzından olsa gerek, tek bir dakika bile pişman olmamıştı o genci arabasına dayayıp kontrolünü tamamen eline geçirerek kelepçelemesinden. Hem, Wright bile tamamen şikayetçi değildi ondan. Sadece formaliteler ve teşkilat içerisindeki nizamın iplerinin kaçmaması için hareketini taktir ettiği yardımcısını azarlamıştı teşkilata vardıklarında. Hoş ya, Leon çocuğu kelepçelediğini Wright'ın arabaya atlayıp binaya ulaşana kadar fark ettiğini hiç sanmıyordu. Öyle bir durumda, öyle bir ihbarda elbette ki o da işinin gerektirdiklerine uyacak, halkı bizzat tehtit eden bir suçluyu yaşına başına bakmadan etkisiz hale getirmek için kelepçeleyecekti. Leon çok iyi biliyordu, Wright'ı halkın tepkisine karşı uyaran kişi, Wright'la aynı arabada giden, sıradan bir memurdan ibaretti. Gereksiz, lafla terfi edebileceğini uman, kafaya bile takılmaması gereken sıradan bir İngiliz polisi...
    Bir çocuğa asla ve asla kelepçe takılamaz. Çocuk kontrol tutulması zor bir haldeyse vücudu sabit tutmak için iki veya üç memurla kol uzuvları elektrikle joplarla etkisiz hale getirilebilir fakat asla kelepçe gibi psikolojiyi baskı altında tutacak tedbirlere girilemez.
    Bu aksi bir hale asla göz yumulmaması gereken bir kuraldı; hele ki kısa bir zaman önce polislere karşı güven tamamen yıkılmışken. Şehrinin, bölgesinin ve ülkesinin düşmüş, anarşistlerin üremesine sebep vermiş eski polis görüşünü silip, kendi emri altındaki bölgeyi yüceltmek için elinden geleni ardına koymayan Wright böylesi ince, olay yaratacak hatayı cezasız bırakamazdı. Yine de Leon, cezasının azardan ve ana sorgudan uzak tutulmanın dışında bir şey olmayacağına adı gibi emindi.

    Teşkilata vardıklarında onu hücreye sokmak yerine konforlu komiser yardımcısı odasına almışlar -çocuk hakları?- ve çocuğu ağırladıkları oda kendisine ait olsa da her nedense sorgu için Wright'a katılmasına izin vermemişlerdi? Leon kızmadı. Sadece öylesine anlamsız geliyordu ki durum, teşkilatta "hatasıza" çıkarttığı etiketinin zarar görmesine değmiş olduğunu sanmıyordu tüm bunların. Bu yüzden hiçbir tepki göstermeden sanki yaptığı hatadan pişmanmışçasına başını eğip tüm itaatkarlığıyla Wright'ın emrini yerine getirmişti. Olay çıkarmanın bir anlamı yoktu; hele ki çocuk her halde avucunun içindeyken. Wright'ın emrettiği gibi çocuğu kibarca odasına soktu, odasındaki koltukların birine oturttu. Çocuğun önünde diz çökerek çocuğun gözlerinin içine tek bir an bile bakmadan ifadesiz ama pişman olduğunu hissettirecek kadar rolüne odaklı kemerindeki anahtarını çıkarttı. Çocuğun bileğine ekstra bir şefkatle dokunarak kilidini açtı kelepçesinin. Kelepçenin değdiği bölgeyi parmağıyla aşırı yavaşça dokunarak okşamaya başladı, tıpkı Paul olduğu zamanlar avlarını gösterdiği arzu dolu şefkat gibi... Kelepçenin izini parmağıyla çekiyormuşçasına bileği çevresinde parmkları bir tur dönerken yavaş yavaş, en sonunda başını kaldırıp baktı çocuğa. Başındaki polis memurları bu bakışından tek bir halt anlarlar mıydı bilmiyordu, yine de o saygıdeğer meslektaşlarının sağa sola, abuk subuk yerlere çekmeyeceklerini bilmenin güvencesiyle çocuğun gözlerinin içini incelemeyi sürdürdü tepkisini görmek istercesine; neden bu kadar sakin davrandığını sorarcasına... Sonunda diz çöktüğü yerden kalktı, daha fazla oyalanmadan çıktı odasından.

    Leon ve arzuları pek de normalitenin temizliğinden pay almış sayılmazdı; doğal tepkilerle, doğal etkilere boyun eğen insanlara nazaran onu heyecanlandıran şeyler pek kabul görülecek veya açık açık, ayan beyan dile getirebilecek eylemler değildi. Bu nedenle asıl kişiliğine, gaz maskesi altında doğal insan habitatında nefes alamayan Paul Tibbets'e ne zaman yaklaşsa normal hayatında, arzularını düşleriyle daha da ileride götürerek tatmin etmeye çalışır, ne var ki bunu başaramazdı. Bu problem sayılmazdı. Aksine kendisini çaresiz kılan bu durumlarda bile doruğu isteyen kişisel, tuhaf şehvetini duyumsamak, onu kendinde olduğunu hatırlatıyordu adeta. Sonunu getirememenin verdiği o yarım kalmış his daha da içine neşe katıyor, konsantrasyonunu bozabilecek ayrıntılar bile bir şekilde önemsiz kılınıyordu gözünde. Ofisinin karşısında, içeride haddi olmayan dört-beş kişi, kendi ofisinde, kendisinin girmesine izin vermeden, kendi yakaladığı çocuğu sorgularken sadece oturuyor gözünü kimsenin dikkatini çekmeyeceği aralıklarla kapatıp çocuğu arabanın kaputuna dayadığı ve avucunun altında kendi emrinde şekillenebilecek kaderine sürüklerkenki o anı Paul renkleriyle süslüyordu. Aynı sahneleri zihninde gaz maskesiyle birkez daha çiziyor, tekrar tekrar, parça parça dudağını yalayarak, dudağının kenarını ısırarak göz önüne getiriyordu. Yavaş yavaş ve kontrollü nefesler almaya başladı hafifçe kendini ritmik bir şekilde arkasına doğru yaslayıp sırtını çekerken. Dudaklarını ısırmak veya yalamak dışında aralamadığı dudaklarını ve ağzını nefes almak için kullanmıyor, nefeslerini zorlanarak alıyormuşçasına, nefesleri maske altından çıkıyormuşçasına yavaş yavaş geçiriyordu boğazından ve burnundan. Ava çıkmalıydı. Ertelediği, en son fiyaskoyla bitirdiği fabrika avının devamını getirmeli, daha o gün bile sonuna erişemediği rahatlama hissini bulabilmek için yeni bir kişiyi daha avlayıp sanatını icra etmeliydi. Bu günkü kısıtlanma durumunu, bugünkü hatasını başka türlü örtüp ehlileştirebileceğini hiç sanmıyordu. Gözünü açtı, buzlu camın ardında hareket eden adamları izledi gözlerini kısarak. Ne soruyorlardı? Üzerine gidiyorlar mıydı gerçekten çocuğun?
    O demir, duvara monteli oturma yerlerinde otururken kulağına kendinden alt rütbedeki teşkilat masabaşı çalışanlarının bilgisayarlarıyla ve telefonlarıyla yarattıkları uğultu geliyor, bu ofis uğultusunda ise sadece tek bir frekans dikkatini çekmeyi başarabiliyordu. Çocuğun babasını arayan memur iki denemesinde de ulaşamayınca bir an kalkıp sorgu odasındaki bol dikkatli meslektaşlarına doğru numaranın yanlış olup olmadığını sormayı düşünmüş, daha sonra üstlerinin azarlama konusundaki heveslerini hatırlamasına, şu anda departmanlarında dönen huzursuz havayı, Bay Kusursuz a.k.a Memur Lewis'in bile azar yemesini gözleriyle görmüş olması eklenince kararından yarı yolda dönmüştü. Sadece göz ucuyla Leon'a baktı, Leon memurun üzerinde çevirdiği bakışlarını hissetmiş olduğu halde hiçbir şey demedi. En sonunda üçüncü denemesinde memur, Leon'un dikkatini çekecek telefon konuşmasına karşılık almış, tuhaf isimli ebeveyne çocuğunun tutuklandığına dair haberi bildirmişti. Konuşma uzun sürmedi. Hatta Memur hiç karşı tepki, soru almamış olmalıydı ki sadece yer adresini söylemesinden sonra bir sessizlikle kapatmıştı telefonu. O da neydi öyle? Zavallı baba bu çocuğundan çok mu çekmişti ki artık soru sormakla vakit kaybetmiyordu? Bir an kendi babasını anımsadı Lewis.

    Tam o anda teşkilat binasının kapısından içeri diğer önemli görgü tanıkları ve suçluymuş gibi özel tutulmuş başka bir üstü başı dağınık genç girdi büyük bir dikkat toplayarak. Gözleri çekik ama göz rengi ve boyu tüm asyalı normlarını silip atan kızı hafifçe süzüp diğer odaya götürüldüklerini görünce oturduğu yerden kalkma vaktinin geldiğini düşündü. Büyük bir badire atlatmış gibi görünen çocuk hala şok altında, sadece memurların kendisine götürdüğü yere sürüklenircesine yürüyordu. Diz kadar, vücudu tamamen olgunlaşmamız bir çocuğun böyle bir olaya dahil olması Leon'un toplum görüşünü kanıtlıyordu adeta. Hükümetinin kendilerini çok sevdiği ve tüm psikolojik zarardan koruduğu birkaç vatandaş, nasıl oluyordu da bu derece şiddete eğilim gösteren biri olup çıkıyorlardı? Ne kadar da tuhaf. Çocukları getiren başka bir işinde hevesli memur Leon'un azarlandığından habersiz olacaktı ki, hemen yanına gelip gelen iki kişi hakkındaki asıl haberi özetledi ona. Yakalanan kişi asıl suçlu değildi ve günün kahramanı o önden giden tuhaf kızdı? Leon şaşkınlığını gizleyemedi memurun karşısında. Hızlı adımlarla hiçbir şey demeden polisin arkasından ilerledi Leon, iki çocuğun ayrı ayrı uzak bölgelere oturtulduğu salona girdiğinde, suratında artık saklama zahmeti göstermediği bir gülümseme vardı.

* * *

    Neden içeridekilerden bir adım önde olduğu için memnundu bilmiyordu. Muhtemelen beş dakika içinde yakaladığı çocuğu sorgulayan kişilere de bu bilgi sızdırılacaktı; kesinlikle kazanan taraf o değilmiş gibi duruyordu. On dakika boyunca tek bir saniye bile karışmadan iki çocuğun sorgusunu da dinlemiş, tepkilerini incelemişti tüm dikkatiyle. Fazla vakit harcamaya gerek olduğunu düşünmüyordu. Teknik olarak ilk tutukladığı kişi yanlış kişiydi ve onu o tutukladığı için hatalı olan o oluyordu. Fakat bu başka bir açığı da ortaya çıkartmıştı; O çocuğun tuhaf tavırları, kendisine ve çevreye büyük olasılıkla çocuğun efor sarfetmeden attığı o patron kendisiymiş bakışları yaptığı halt yüzünden değil, yapabileceği haltlardan ve kendinde gördüğü kudretten geliyordu. İşte bu kadar tanıdık, komik, ve güzel. Yarım yamalak gülümsemesiyle kendi cephesinde olayların gidişatını oturtup gerçeği nihayet ortaya çıkarınca ilk hatasından utanmadan kazandığı şeyi kabul etti, mekandan çıktı yavaşça. Günden keyif almaya başlamıştı. Kendi ofisinin karşısına vardığında bir memurun gelişmeleri bildirmek için odaya girip kapı başında rapor verdiğini gördü. Geldiğini belli etmek için ek bir çaba göstermeden sadece kapı önünde güven verici gülümsemesiyle memurun arkasından baktı Wright'a. Ellerini uslu bir tavırla arkada birleştirmişti. Memur sonunda raporunu tamamlayıp Wright'ın verdiği izinle çekilince odadan bu sefer o bir adım ileri geldi. Zaten açık olan kapıyı iki kere tıklattı sempatik bir bakışla. Başını hafifçe eğip gözleriyle komiserinin gözlerinin içine odaklamış, aynı centilmen edasıyla bir elini hala arkasında tutmayı sürdürmüştü. Gözleriyle sorduğu izne yine Wright'ın gözleriyle karşılık alınca içeride ufak bir adım attı, tam eşikte durdu.
    "Raporun doğruluğunu yaptığım gözlemler ve çıkarımlarla onayladığımı belirtmek isterim. Ve size gelen bilgilere eklerimi de... Okulun çevresinde hala sürmekte olan sorgulama ve tanık dinleme görevlerinden az önce gelmiş, bizzat bendenizin duyduğu sonuçlar departmanda yapılmış kısa konuşmalarla ve tanıkların tavırlarıyla uyuşuyor. Şüpheli suçlu Luke Monalite'ın suçlu olduğuna dair tek bir ifade bile bulunmuyor. Olay yerinden alınmış kanıt objeleri tehlike bitiminden sonra çıkan ufak hengamede biraz yağmaya uğrayıp kanıt özelliklerini bir parça kaybetmiş olsalar da adli tıbba yollandı. Geriye sadece adli tıbbın resmi raporunun da çıkıp parmak izlerini onaylaması gerekiyor. Yaralıların durumu iyi, karnından vurulmuş olanın durumu stabil sürse de büyük bir kayıp olmayacağı aşikar. Doktorların söylediklerine göre yaralılar en geç üç gün sonra taburcu olabilecekler. Son olarak olay maduru öğrencilerin ailelerinin şimdilik ifadeleri alınmış olanların hepsi, suçludan şikayetçi olacaklarını belirttiler." En azından önceki memurdan daha iyi, daha taze ve kapsamlı olan raporuyla Wright'ın kelepçe meselesini biraz sindirip yine eskisi gibi kendisini olaya dahil edeceğini umuyordu. Hoş, olaya dahil olmak istediği falan yoktu. Tek istediği hemen şimdi eklemeyi planladığını isteğinin kabul edilmesiydi, o kadar. Wright yarım yamalak bir gülümsemeyle kabul etti raporunu. O gülümsemenin hemen silinmesiyle -aslında önceki raporun biraz eklenmişi olan bu raporu öyle fazla da önemsememişti ya, malum o da sorgu süresince bu olanların benzerini dinlemiş olmalıydı çocuktan- ciddi bir tavırla Leon'un önünde durup başını kaldırdı genç adama doğru. "Tüm bu kanıtların sonucunda, fevri davranıp büyük bir hata yaptığınızı kabul ediyor olmalısınız Komiser Yardımcısı Bay Lewis." Leon omuz silkti ve gülümsemesini bozmadı. "Hayır komiserim. Durumdaki kargaşayı yatıştırmak ve kontrol altına almak için yapılması gereken bir durdurma girişimiydi yaptığım. Ben yapmasaydım özel birimden birileri daha büyük bir telaş çıkarıp benim olayı kontrol altına almamdan daha yavaş bir şekilde durumu çözebililerdi. Yine de kurallara uygun davranmadığımın farkındayım ve durumu süzmeden kararlar verdiğim için birimin, astlarımın durumu düşünerek bu tavrımı mazur görmelerini istiyorum." Wright derin bir nefes aldı.
    "Doğru." demekle yetindi sadece. Komiserinin de onayıyla -her ne kadar bir parça geçiştirme koksa da- gülümsemesi çok az daha genişlemişti yanaklarında.
    "Öyleyse Bay Wright, izninizle bir konuyu daha açmayı istiyorum."
    "Söyle."
    "Siz diğer şüphelilere gideceğinize göre, resmi olarak aklanmamış olsa da kısmen şüpheli konumundan çıkmış Luke Monalite'dan özrümü dilemek için bu odada tek başıma, ebeveyni gelene kadar kendisine refakat etmek istiyorum."
    Wright, hala koltukta oturan çocukla Leon'a baktı bir-iki defa. Derin bir nefes verdi. Endişeyle, Leon'un özür dilemesine karşı derin şerefli anlamlar yükleyerek elini Leon'un omzuna koydu, hafifçe ovmasından sonra bir başka nefesle bakışlarını çocuğa döndürdü. "İsteğin kabul edilmiştir."
    Yanındaki diğer polislerle odadan çıkınca Wright, başka biri daha kapıda durmayı düşünmüştü Leonla fakat Leon'un "Tek başıma." diye dediklerini bastırarak tekrar etmesinin ardından o da kapının önünden çekilmiş, Leon da sonunda çocukla yalnız kalınca dışarıdan ses seda gelmemesi için kapıyı kapatmıştı. Ellerini kütürdeterek yavaş adımlarla masasının önüne geldi. Çocuğun tam karşısında, masaya yaslanınca hiçbir şey demeden bağladı kollarını ve dikkatle çocuğu izlemeye başladı. Babasının hemen mekana ulaşmamasını diliyordu. En azından bir on dakika boyunca, avladığı kişi o çocukmuşçasına köşeye kıstırmak, konuşmasını dinlemek... Hiçbir şey demedi. Sadece duygusuz, saf bakışlarıyla çocuğun yüz hatlarını estetik normlarıyla birleştiriyordu.

out: yazar burada Leon yaptığı suçları düşünüp düşünüp osbir çekiyo demek istemiş.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Luke I. Monalite
Luke 17 yaşında, Babası ona Einstein demiyor
Luke 17 yaşında, Babası ona Einstein demiyor



Mesaj Sayısı : 10
Kayıt tarihi : 19/04/13
Milliyet : Lukémon © >:P
Yaşadığı Yer : Pokéball

weirdo Empty
MesajKonu: Geri: weirdo   weirdo EmptyPtsi Haz. 17, 2013 2:32 pm


    Polisler simdi kendilerine gelmislerdi demek. Kendisine takan sevgili polisinin hafif siddet iceren bir isle kendi arzularini tatmin etmek isteyen klasik sorunlu bir genc adam oldugunu tahmin ediyordu ve yanilmamisti da. Toplumun guvenligini saglamak icin kurulan bir kurumun aslinda ne kadar ise yaramaz oldugu her zaman bir eglence konusuydu onun icin. Insanlar modernlestikce yozlasmislardi iste, nerde o eskilerin cesur kahramanlari, nerde bu birkac senelik egitimden sonra eline silah ustlerine forma verilen niteliksiz adamlar. Hos, birkac yuz sene once yasasa da insanlarin kutsal saydiklarina pek bir saygisi olmazdi ama olsun, sirf simdikileri ezmek icin bile boyle dusuncelere kapilmak guzeldi. Bkz. Monalitelarin zekkali ama psikopat olmak isteyen oglu.
    Normal suclularla ayni muameleye maruz kalmayacagindan emin degildi ama kisa bir sure icin de olsa parmakliklar ardina konulmamak hosuna gitmisti. Hatalarinin farkina simdiden varmis olabilirlerdi. Zamaninda polise isyan edenler hakliydi, cidden. Yumusamis haliyle bile su muameleye bakin- bariz bir sekilde normalde suclularin getirilmedigi odaya goturulup en rahat gorunen yere yerlesmesine ragmen bir cay bile vermemislerdi. Aklindan polis milletine karsi her turlu ezici dusunceyi gecirirken kendi polisinden gozlerini ayirmiyordu tabii. Sonucta o eziklediklerinin biraz ustunde bir seviyeye sahip olabilirdi. Koltukta hanim hanimcik oturmaya ugrasmayip tum rahatligiyla bacaklarini ayirmisken onunde cokmustu ama israrla gozlerine bakmiyordu. Peki… Luke bunu kabullenebilirdi, cogu kisi icin pek bakilasi gozleri yoktu. Icinde renginden daha karanlik seyler sakladiklari her zaman belliydi. Abisini omrunun sonuna kadar hastanelik ettiginde bile olayi arastiranlari huzursuz edebilmisti ama kanit olmadan kim ne yapacakti hani.
    Ince parmaklarini yavas yavas hareket ettirdi kelepcesinin cikarilmasina duydugu hafif heyecandan dolayi. Adamin parmagi kendi tenine surtundugunde hareketi durdu ve basini biraz daha kaldirdi suratina bakmayi kesmeden. Burnu havada ve yari kapali gozleriyle tepeden bakiyor gibiydi. Zamani yavaslatacakmis gibi olabildigince yavas nefes alirken kelepcesi tamamen cikmasina ragmen elleri dahil yerinden kipirdamadi. Polisiyle goz goze gelince dudaginin kenari gulumser gibi belli belirsiz segirdi, cok dikkatli olmayan herhangi birinin rahatca kaciracagi bir detay. Adami odadan cikip gorus alanindan kaybolana kadar basini kipirdatmadan gozleriyle takip ettikten sonra buzlu camin arkasindaki lacivert karalti da uzaklasinca odadaki digerlerine dondu. Evet, sirada ne vardi acaba. Evanderin numarasini vermeyi dort gozle bekliyordu zira.

    Sorgu yuzeysel ve sikiciydi. Okuldaki diger iki cocugun gelmesine az kaldigini biliyordu Luke ama onlar gelene kadar bile kendisini tam anlamiyla sucluymus gibi goren yok gibiydi. Icinden goz devirdi, tabii ya. Boyle olaylara hep loser tipler karismaz miydi, Luke oyle mi duruyordu tanri askina? Numarayi vereli zaman gecince ve sorgu iyice tikaninca oturdugu koltukta serbest elleriyle kedi gibi gerindi son noktayi koymak ister gibi. Gerinmesi bittigi gibi sonunda odanin kapisi da acilmisti, yani sorgunun resmi sonu. Kapidaki adamina dikili gozleri disinda ilgisiz bir durusla uzun konusmayi dinledi, kendi adini duyunca kulaklari dikilmisti ama. Polisler teker teker disari cikarken bazen gorusunu engellemelerine ragmen gozlerini ayiramiyordu. Adamin epic buyulu havasindan degildi ama rahatsiz olacak miydi merak ediyordu. Gelip yerine oturdugunda- eh, olmadigi belliydi ve Luke ile ayni oyunu oynuyorlardi muhtemelen. Gozlerini ayirmayip hafifce gulumsedi malum pic Monalite goruntusuyle. “Merhaba.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leon Lewis
Seri Katil & Tecavüzcü | Londra E. Teşkilatı Komiser Yardımcısı
Seri Katil & Tecavüzcü | Londra E. Teşkilatı Komiser Yardımcısı
Leon Lewis


Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 05/03/13
Milliyet : İngiliz
Doğum Yeri : İngiltere
Yaşadığı Yer : Londra

weirdo Empty
MesajKonu: Geri: weirdo   weirdo EmptyÇarş. Haz. 19, 2013 10:51 am


    Sözel iletişim asıl işini yaparken değil ihtiyacı olduğu, daha önce yalnızca bir defa kapısını çaldığı bir iletişim yöntemiydi. Yüzünde gaz maskesiyle, sadece kurbanının konuşmasına izin verir, o yalvarırken o da işine devam ederdi, ne hoş ki. Sadece bir defa maskesinin düşmesine izin vermişti; sonucu da onun sesini duyan kişinin parça parça edilmesi oldu tabii. Eğer karşısındaki çocuğu meslek etiğince yüceltip kurbanı sayacaksa, sözel iletişim konusunda takılacak olması gayet olağan sayılmalıydı. Sadece nefes aldı, verdi. Konuşmaya gerek duymuyordu çünkü. Kapısının buzlu camından silüetleri görülen adamlar da işlerinin başına dönünce nihayet kendisinin sabırla beklediği sessizlik de olabilecek en koyu kıvamında gelmişti. Voila!
    Muhabbet açacak şey bulamıyor olması, istekli olduğunu da göstermezdi; Hiçbir konu açma girişimine girmiyordu, zira buna ihtiyaç duymuyordu. Karşılıklı oyuncuların oynadığı şu kim-önce-gözünü-kaçıracak oyunundan oynuyorcasına bakışırken muhabbetin demine vurmak için bir selam vermeye gerek mi vardı sahi?

    Çocuk nihayet önce davranıp gayet rahat bir şekilde selam verince hafifçe tebessüm edip bakışlarıyla -teknik olarak göz kırparak- karşılığını verdi hiç bekletmeden. "Canın yanmadı, değil mi Monalite?" dedi normal bir ses tonuyla. Normal bir insanın pişmanlığı ve endişesi kadar, ne yüksek ne alçak... Bağlı kollarını açıp bakışlarıyla aynı anda düşürerek bacaklarının orada birleştirdi ellerini bu sefer de. "Olası kriz anlarında ilk yol olarak tehlike görülebilecek her etmeni bertaraf etmek benim görevimdi. Yine de..." cümlesinin devamında sesli olarak dile getirmese de özür diliyordu işte, o yaşında bir veletten sesli, yalvararak özür dileyecek hali yoktu. Kaldı ki böylesini, demek istediği özürlerin sessizce dilenmesini saygı göstergesi olarak sayardı o. Özür yerine sanki anlaşmışlar gibi elini uzattı yarım cümlesinden sonra. Tokalaşmak için hazır beklerken eli, o gayet arkadaş canlısı bir gülümseme -ama hala odaklı gözlerle- derin bir nefes aldı. "3L. Leon Lester Lewis. Komiser yardımcısı. Ve sen de..." Aldığı nefesle göğsü kalkıp indi, çocuğun cevap vermesine kalmadan sesinin hafifçe alçaltarak cümlesini yarım bırakmadı bu defasında. "Hiç de kurban kategorisindenmiş gibi görünmüyorsun."

    Yarıya düşmüş gülümsemesiyle çocuğa yukarıdan bakarken bakışları da en az sözleri kadar dürüsttü. Her zaman elinizin altına böyle oynanacak çocuk vermiyorlardı canım? Bakışlarıyla açıklama bekleyen Paul'ü bir kenara koyup centilmen ve sevilesi Leon'a dönünce yeniden, farkında olmadan pot kırmış gibi yavaşça güldü, suçluluğunu yeni farketmişçesine. "Yo- yani ben öyle dememek istememişti- demek. demek istememiştim. Evet." Gözlerini tavana kaldırıp ıslık çalarcasına nefes verdi. Gayet de bilerek yaptığı amele dil anlatım hatalarından sonra rahatlamış gibi daha sakin -fakat artık tehdit unsuru içermeyen bir havayla açıklamasını sürdürdü. "Demek istediğim sakinsin. Ve bu iyi bir şey. Baban soğukkanlı oğluyla gurur duyuyor olmalı." Son anda bir şey unutmuş gibi yaslandığı masadan çekildi. "Ah, benim hatam. İçecek bir şey? Ne istersen getirtebilirim. Rahat ol." dedi üniformasındaki rütbesini göstererek.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
weirdo
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
V I V I S E C T I O N | 1 9 9 2 :: Avrupa :: Birleşik Krallık :: Londra-
Buraya geçin: