|
| Lavanta Kokusu | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Vulcan Marescot Siyasi Bilimler ve Kamu Yönetimi Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 25 Kayıt tarihi : 30/03/13
| | | | Vulcan Marescot Siyasi Bilimler ve Kamu Yönetimi Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 25 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Lavanta Kokusu Paz Nis. 21, 2013 8:01 am | |
| Duvarlara bu eğlence için özel montelenmiş ince müzik çalarların plak kalitesinde çıkarttıkları vals notaları odasına kadar yükselirken aşağıda misafirleri karşılamak için özel turun sonunda nihayet evlerinin diğer yerlere nazaran daha sessiz köşesine, odasına çekilebilmişti. Yakın akrabalar ve müstakbel kayınvalidesinin sıcakkanlılığı sağolsun -sıcakkanlılıktan kastı da noellerde halaların yaptığı gibi hunharca çocuk sevme eylemiydi- sıkı sıkı sarılırken popyonu bozulmuş, gömleğinin yakası ters dönmüştü. Bu nedenle aynanın karşısında gömleğinin ilk düğmelerini bir bir çözüp, papyonunu çıkartıp yerine daha adam akıllı bir aksesuar olan ince kravatlarından birini çıkartıp yatağının üstüne koydu Vulcan. Yakasını, göğsünün üst kısmını bilerek açmıştı baştan düğmelerini kapamadan önce, kapatmak istemediğini ve geri kalan düğmelerini de açmak istediğini dile getirircesine... Göz ucuyla arkasında işini tamamlamasını bekleyen Jeremy'e baktı, yarım bir gülümsemeyle. Aşağı inmemize gerek yok. Burada, bana nasıl gömlek düzenlenebilir öğretebilirsin. Fakat çok iyi biliyordu ki biricik dostu ve kimseye söyleme hakkı olmadığı aşkı hiçbir zaman kendisiyle aynı hazları hissetmeyecekti; orada burada yaptığı hovardalıklarda, kıymetli nişanlısı harici bir derece tatlı gelen kadınlarda yaptığı marifetler, oyunlar en işe yaramasını istediği kişide işe yaramazdı. Yine de tüm haşere kişiliğiyle sanki gerçekten onu istemiyormuş gibi, tüm bunlar bir oyunmuş gibi gülerek gözlerinin içine baktı çocuğun. Böylesi daha iyiydi. Elinde bir hiç kalmasındansa, böylesi çok daha iyiydi.
Sonunda yataktan kravatını alıp iliklediği gömleğinin üstüne takınca aynadan Jeremy'i süzmeyi de bırakmış, derin bir nefes alarak kendini aşağıda ikinci bir karşılıklı flört oyununa ısındırmaya başlamıştı. Çoğu zaman nişanlısının kendisine yönlendirdiği iltifatlar ve aşırı cilveli sözleri soğuk sözcük oyunlarıyla karşılardı ya- neden sevmediği bir insana anne ve babalar memnun olsun diye kur yapmalıydı? Kapıya yöneldi, kapıyı açıp bir centilmen gibi eğilerek Jeremy'nin geçmesi için yol verdi. Jeremy geçince hemen arkasına gelmiş genç, cılız, dahi çocuğun peşinden hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. "Takım elbise giymem gerekmeseydi muhtemelen bu eğlencelerin hepsi çekilmez olacaktı." dedi nefes verircesine gülerek. Merdivenin başına gelince bir durup aşağıda salınarak ve asaletle yürüyen hanımlara, tanıdığı adamlara bir baktı. "Bir saat sonra hepsini atlatıp kumsala mı gitsek?" dedi bir an yüzünü ekşiterek. Süsü, şatafatı ve lüks zengin eğlencelerini tüm kalbiyle seviyordu. Ne var ki bu sefer ki eğlencenin müstakbel kayınpederi ve kendi babası tarafından düzenlenmiş olması bir şekilde onu rahatsız etmişti. En sonunda çocuğun yanıtını beklemeden merdivenlerden inmeye başladı, kalabalığın arasına girdi Jeremy'nin de onu takip ettiğini umarak.
| |
| | | Jeremy Bentham Lise IV. Sınıf Seviyesi & Sayılsal Bölümü
Mesaj Sayısı : 18 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Lavanta Kokusu Paz Nis. 21, 2013 11:06 am | |
| Kapıyı nezaketen tıklatarak "Gir." komutunu beklemeden içeri daldı. Vulcan ayna karşısında, o her zamanki akıl almaz çekiciliğiyle düğmelerini bir bir çözerken, kapıyı arkasından yavaşça kapadı. Sol omzunu kapının bitimindeki duvara dayayarak, sevdiği adamı izlemeye koyuldu. Sevdiği adam. Sevdiği ve gözlerine bakarken bile incitmekten korktuğu adam. Asla karşılık alamayacağını, onun tarafından 'o türden' bir sevgi göremeyeceğini bile bile seviyordu onu. Çıkaramadığı o hançeri her saniye daha da döndürüyordu yarasının içinde. Tüm bunları düşündükçe kitlenen çenesini çözmek istermiş gibi yutkundu ve göz ucuyla sıcacık gülümseyen adama sırıttı çekingence, içinde yine o gerginlik vardı. Sanki her an Vulcan ona karşı hissettiklerini anlayıp ona bağıracak, sonra da görüşmeyi reddedecek gibiydi. Ona olan hislerinin arkadaşlıktan veya kardeşlikten çok daha öte olduğunu anladığında, iş işten geçmişti. Önce reddetti kendi kendine, doğru olamazdı, doğru olmasını istemiyordu. Ama seviyordu işte, sevdiğini de adı gibi biliyordu. Duygularından kaçmak istedi, Vulcan bunları asla bilmesin istedi, ondan uzaklaşmak istedi ama yapamadı. Şu ayna karşısında kravat bağlayan adamdan kopamadı. Onu her görüşünde içinde anlam veremediği şeyler daha da bağlıyordu Jeremy'i ona. Aralarındaki bağı bir bıçağı bilermiş gibi kuvvetlendirdi gün geçtikçe. Biliyordu ki o bağ bir gün, başkaları tarafından -belki de bizzat Vulcan tarafından- koparılacaktı ve o gittikçe güçlenen şey koptuğunda daha çok canını yakacaktı. Yine de kabul etmek istemiyordu. Bunları düşünmek için belki erkendi, belki de geç. Bilmiyordu. Hiçbir şey bilmiyordu; sanki bunlar onun başına gelmiyormuş da dışarıdan izliyormuş gibi hissediyordu. Ama Vulcan gözlerinin içine baktığında, ona gülümsediğinde her şey duruyordu; tüm bu karmaşa birden toz bulutu gibi kayboluveriyor ve sadece o kalıyordu geriye. Kapıya yönelen adamı gölgesi gibi izledi. Kendisine yol veren adama gülümseyerek başını eğdi minnettarmış gibi ve hol boyunca yürümeyi sürdürdü. "Takım elbise giymem gerekmeseydi muhtemelen bu eğlencelerin hepsi çekilmez olacaktı." dedi gülerek ve merdiven başında durup salona göz gezdirdi şöyle bir. O salonu izlerken, Jeremy de onu izliyordu. O zihnine kazıdığı gözlerini, mühim bir heykeltraşın elinden çıkmış gibi duran kusursuz çehresini. "Bir saat sonra hepsini atlatıp kumsala mı gitsek?" dedi adam ve Jeremy'nin "Olur." demesine kalmadan aşağıya doğru attı kendini. Vulcan'ın bu acelesinin verdiği şaşkınlıkla kısa bir süre duraksadı Jeremy, şaşkınlığını atlatır atlatmaz peşinden gitmeye başladı çocukluklarından beri takip etmeye alıştığı adamın. Kendisine kimi zaman samimi, kimi zaman küçümser bakışlarla selam verenlere gülüşüyle karşılık veriyordu, utanıp sıkıldığını her şekilde belli ediyordu yine de. Ne yapabilirdi ki, böyle şeylere asla alışkın olmamıştı. Hem alışkın bile olsa, böylesi kalabalıklardan asla hazetmiyordu. Vulcan'ın babasının bıçağının kenarıyla şarap kadehine vurmasıyla tüm bakışlar salonun tam ortasına konuşlanmış Bay ve Bayan Marescot'a döndü. Bıçağın vuruşunun çıkardığı ses, bir anons yapılacağı anlamına geliyordu belli ki. Jeremy de sıkıcı ve alabildiğine sosyetik bu kalabalığa uyum sağlayarak şaşkın bakışlarını Bay Marescot'a çevirdi. Adamın ağzı kulaklarındaydı, belki de ilk kez bu kadar içten gülümsüyordu. Oldukça sevindirici bir haber olduğunu tahmin etmek zor değildi. Normalde nefret ettiği ve sırf ortama uysun diye içtiği beyaz şaraptan bir yudum alarak dinlemeye koyuldu. "Sevgili dostlar, hepinizi burada görmekten çok mutlu oldum. Davetime itibar ettiğiniz için teşekkür ederim. Fakat buraya toplanmamızın bir amacı var, bu mutlu haberi hepinizle paylaşmak istedim." dedi yaşlı, salonun köşesinde duran bıyıklı kel adama göz kırptı. "Sevgili oğlum Vulcan'ın evleneceği müjdesini vermek isterim." deyiverdi. Sanki o an zaman Jeremy için durmuştu. Bu yolun evliliğe gideceği en başından beri belliydi. Öyle ya, insanlar başka ne için nişanlanırdı? Aşık olduğu adamın nişanlandığı gün, kendi kendine bir söz vermişti. Durumu kabullenip, kendi hayatına odaklanacaktı; sözünü tutamadı. Vulcan'ın yüzünü, gülümseyişini, bakışlarını gördükçe unuttu her şeyi. Hayatına normal seyrindeymiş gibi devam ediyordu, ta ki bu güne kadar. Aptal Jeremy. Böyle olacağını biliyordu, Vulcan'ın onu asla sevmeyeceğini biliyordu, sevse bile -ki bu imkansızdı- asla birlikte olamayacaklarını biliyordu, neden kendini hazırlamamıştı bu sona? Başına aniden giren sinsi ağrıdan mı yoksa kalbine saplanan acıdan mı dolduğunu bilmediği gözlerini kırpıştırdı. Saçmalama. Şuanda burada ağlayabileceğini mi sanıyorsun? Hakkı yoktu buna. Derin bir nefes alarak balkona attı kendini. Burada ağlasa bile kimse görmezdi onu. İç geçirdi. Bal rengi gözlerini yıldızlara dikti, Vulcan da artık o yıldızlar kadar uzaktı kendisine. Zaten Vulcan'ın gözleri gözlerine değdiğinden beri hayalini kurduğu şey imkansızdı, ama şu saatten sonra bu imkansızın da imkansızıydı. Hayatı boyunca sevdiği ve seveceği adamdan ayrı yaşamak zorundaydı, bu evlilik onları daha da uzaklaştıracaktı ve en sonunda aralarındaki bağ tamamen kopacaktı. Karşılık alamayacağını bilse de yine de Vulcan'ı başkasıyla görmeye katlanamayacağını biliyordu. Üstelik, kendine ait bir hayat kuramayacağını da biliyordu. Ne kadar maske takarsa taksın, derinlerde bir yerde hep ona ait olacağını biliyordu. Ve tüm bunlar canını her şeyden daha çok yakıyordu. Gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle çarçabuk sildi ve kızaran burnunu çekti. Ne kadar canı yanarsa yansın durumu Vulcan'a asla çaktırmamalıydı, bir an önce toparlanmalı ve içeri geri dönmeliydi. Nasıl toparlanacaksa artık.
- Spoiler:
EBRU GÜNDEŞ ŞARKILARINA BENZEDİ LAN RP SDKJGFMDS İDARE EDİVER İDARE EDEMEM ANNE İDARE EDEMEM
KODUNU YAZMAMIŞIN BUNU KOYDUM İDARE ET #E6DADD BU DA PHEN #C8BBBE
En son Jeremy Bentham tarafından C.tesi Nis. 27, 2013 12:24 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | Vulcan Marescot Siyasi Bilimler ve Kamu Yönetimi Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 25 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Lavanta Kokusu C.tesi Nis. 27, 2013 4:30 am | |
| out. kjdafnkjdsnaf Jeremynin imzadaki bitch please ifadesi... Müstakbal nişanlısı babasının yanında halinden menun gülerken, aşağı indiği gibi birkaç kişinin kendisine gülerek döndüğünü görmüş, bu ilgiyle elbette ki memnun bir şekilde gülümsemişti. Servis yapan hizmetçilerden birinin tepsisinden bir kadeh aldı. Yudumlayarak duvar kenarlarından bir grubun yanına doğru giderken güzel kuzeninin kendini durdurmasıyla kadehlerini tokuşturmuş, başka bir yakınının esprisiyle gülerek kendisini takip eden Jeremy'i bir kez daha kontrol etmişti. Sonunda duvar kenarında yerini alınca göz ucuyla pencereden dışarısına baktı Vulcan. Gecenin karanlığında o güzel eflatun renkleri seçilmeyen lavantalar arkadaki deniz manzarasıyla birleşince denizin içinden doğuyormuş gibi görünüyordu. Ne güzel bir gece diye düşündü içten içe Vulcan. Sevdiği insanlar yanında, yıldızlar gökyüzünü parıldatıyor ve en önemlisi lavantalar... Derin bir iç çekti buğulanmış ifadesiyle.
O cama vurmayla duyulan sesle merakla babasına doğru döndü diğer misafirler gibi. Babasının etrafı açılmış, tüm uğultular azalar kesilmişti. Tam o anda kolundan gülüşerek çekildi Vulcan. Gülerek onu yaka paça çeken kuzenleri, tanıdıklarıyla Jeremy'den git gide uzaklaşırken sadece ona uzaktan kısa bir bakış atmakla yetinmişti. Nasıl olsa bu gereksiz ev sahibi konuşmasının sonunda yine Jeremy'nin dibinde bitecek, belki bir-iki ezber akraba muhabbetini de geçiştirmesinin sonunda sıvışarak onu bahçeye götürebilecekti. Babasına yakın bir yerde, yanında nişanlısıyla dururken sonunda mutlak sessizlikle buluştu salon. Babası boğazını temizlemesinin sonunda konuşmasına herkese davetine katıldıkları için teşekkür etmekle başlamıştı. Babasının da muhabbete başladığını işitince o da kaçamak bir şekilde uzaktan uzaktan süzdüğü Jeremy'den bakışlarını çekti, babasına dikkat kesildi. "Dostlarla eğlenmek için gün beklemeye ne gerek var, ne var ki burada buluşmamızın sebebi birlikte oluşumuzdan çok daha mutlu bir haberdir." Vulcan kaşlarını çattı neden bahsettiğinden bir gram bile anlamadan. Babası kadehini Vulcan'a doğru kaldırıp şefkatli bir bakışla baktı gözlerine. "Oğlum, Vulcan." Vulcan da babasına parlak gülümsemesiyle karşılık verdi, aynı şekilde kadehini ona kaldırarak. "Baba." "Bu eve ilk taşındığımız zamanki ifadeni çok iyi hatırlıyorum. Çiçek bahçesine dalıp beğenmediklerini ayağınla ezmiştin." Kalabalıktan yükselek kısık gülüşlere katıldı o da, karşılık vermeyip babasının devam etmesini bekledi. "Geriye lavantalar, kırmızı güller ve papatyalar kalıncaya kadar ezmeye devam ettin. Daha o zamandan beri bencil, acımasız biriydin. Ama tanrı biliyor ya, tüm o çocukluğunun altında yatan kibarlık ve şefkat, işte onu her geçen gün tekrar tekrar görebiliyorum. O zamandan sonra, geriye kalan çiçeklere verdiğin emek..." ...ve kalabalıktan bir başka tepki efekti. "Tanrım, ne çabuk büyüdün sen..." Bir dakika- neden çiçeklerden bir anda büyümesine geçmişti ki? Sırıtışına engel olmaya çalıştı babasının hitaptan bir halt anlamamasına karşı. Eh, o kadar da hayırlı bir evlat sayılmazdı canım... "Sevgili dostlar, hepinizi burada görmekten çok mutlu oldum. Davetime itibar ettiğiniz için teşekkür ederim. Fakat buraya toplanmamızın bir amacı var, bu mutlu haberi hepinizle paylaşmak istedim." Vulcan'ın içi şüpheyle dolmaya başlamıştı. Hayır, aklında şüphesini adlandırabileceği fikirler yoktu, ne var ki bu kendisine söylenmemiş güzel haberin altından, hele ki itibarını kendisinden daha fazla kıymet veren babası böyle gülerken hiç mi hiç hayırlı bir şey çıkacağını düşünmüyordu. Biliyordu. O yaşına kadar hep şahit olmuştu bu sahnelere. "Bayan Landers, benim biricik kızım ailemize katılmandan şeref duyarız. Bayanlar baylar, kıymetli dostlarım, sevgili oğlum Vulcan'ın bu yaz evleneceği müjdesini vermek isterim." Suratındaki o deneyimli durumdan-diğerleri-kadar-memnun gülümsemesi bir anda düşüverdi yıldırım hızıyla. Bir buçuk yıldır yanındaki nişanlısıyla aynı nişanlı yüzüğünü taşıyarak yolun sonunun buraya varacağını bilmesi gerekiyordu. Fakat öylesine işin umuduna kapılmıştı ki, daima bu işin de iptal olacağını düşünmüş, bir yolunu bulup bu kızdan da sıyrılacağını ummuştu. Sanki parmağındaki yüzükler bir plastik oyuncakmış da, akşam olunca tüm oyun bitecekmiş gibi. Evlenmek istemiyordu. Hangi durumda olurlarsa olsunlar, daha bu yaşta, üstelik Jeremy varken... Yutkundu ve yüzünü süzen kendisine daima itici gelmiş -belki kız kendi çapında güzel ve kibardı? Yine de Vulcan bunu görmek istemiyor, görmeye gerek duymuyordu- nişanlısına dönüp gülümsedi. Kendilerini büyük bir sevgi gösterisiyle kutlayan kalabalığı tek tek mırıldanarak teşekkür ederken bu teşekkür işinin yükünü nişanlısının yaşımasına izin verdi; konuşmak istemiyordu ki. Kalabalık yavaş yavaş etrafını iyice sararken gözleri o duvarın kenarında bıraktığı Jeremy'i aramaya başladı. Sürekli bakış açısına başkaları girse de seçmeye çalıştı genç çocuğu. Onunla konuşması lazımdı, tamam muhtemelen çocuğun da diğerlerinin yaptığı gibi teşekkür etmek dışında yapacağı bir şey olmayacaktı. Yine de, yine de sanki kendisine söz vermiş gibi yanına gitmek, durumu izah etmek, haykırarak evlenmek istemediğini ona söylemesi gerekiyordu. Bilmeliydi bu işin sadece babasının altından çıktığını.
Sonunda kalabalığın arasından geçiştire geçiştire kaçmaya başlayınca önce babasından hesap sormak geçti içinden. Buna rağmen babası içinden geçenleri biliyormuşçasına ortalardan kaybolmuş, Vulcan'ın ağır saygısızlık içerecek ergen atarından kurtulmuştu. Jeremy'i bıraktığı duvarın önüne geldi, etrafına bakıntı bir kez daha, en sonunda balkonun kapısından onu sırtı dönüp görünce tüm hızıyla kimsenin muhabbet açma girişimine gülümseme tenezzülü bile göstermeden daldı balkona. Cam kapıları arkalarından kapattı olur da biri peşinden gelir diye. Muhtemelen Jeremy yanına geldiğini duymuş olmalıydı kapıyı o dev kumaş süsleriyle kapattığında. Yine de girmedi hemen konuşmaya. Cama aks eden sinirli, sanki bu evlilik tüm hayatının sonuymuş gibi görünen yüzünü izledi birkaç saniye. Ona belli edemezdi; gülümsedi kendine karşı. En sonunda Jeremy'nin dayandığı pervazlara doğru o zorlama gülümsemesiyle dönmeyi becerdi. "İçerisinin gürültüsü az daha beynimi eritecekti. Danslar başlayana kadar katiyen oraya girmem." Bıkkınca, ciğerlerindeki tüm nefesi dışarıya verdi. Bir umut, bu nefes verişle göğsünde hissettiği huzursuzluğu da atabileceğini düşünmüştü. Ağzını açtı neşeli bir şey daha demek için, kapattı. Bir kez daha açtı ağzını ama, başka zamanlar susmayan dil cambazı o beyni şimdi tek bir kelime bile vermiyordu kendisine. Tüm hovarda tavırlarıyla balkon pervazına yaslanmış, bahçeyi, yoğun lavanta kokusunu hissederek süzdü bir. Hala gülümseyişine tam bir güven duymadığı için yüzünü bakmayı düşünmemişti. Derin bir nefes aldı, yan dönerek, pervaza dayanan sol koluna yaslandı, başını eğerek Jeremy'nin yüzüne bakmaya başladı. Genç adamın kızarmış burnunu yeni görmüştü; ve göz pınarındaki parlak, ıslak görüntü. "Biri bir şey mi dedi?" dedi hemen telaşla yüzünü iyice gence yaklaştırarak. "Jeremy, bir şey mi oldu? Herkes senin bizim ailemizden olduğunu biliyor, gidip bunu sesli de söyleyebilirim."
| |
| | | Jeremy Bentham Lise IV. Sınıf Seviyesi & Sayılsal Bölümü
Mesaj Sayısı : 18 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Lavanta Kokusu C.tesi Nis. 27, 2013 6:07 am | |
| Kapının açıldığını duyunca irkildi, yine de gözyaşlarını çoktan silmiş olduğuna duacıydı. Birinin onu hıçkırırken görmesini istemezdi; şişmiş ıslak gözlerini ve kızarmış burnunu bahar alerjisi bahanesiyle geçiştirebilirdi herhalde. Rol yapma konusunda fena sayılmazdı; bu durumu Vulcan'a borçluydu elbette. Adama duyduğu yoğun aşkı her daim kadim dost maskesi altında saklamak zorunda kalmıştı zira. Arkasını döndü, kapının orda duran silüeti saliseler içinde tanıdı; tanır tanımaz tekrar döndü. Buram buram lavanta kokan havayı ciğerlerine doldururken tek istediği bu kabustan uyanmaktı. Artık her şeyin sonuna gelinmişken hala her şey yolundaymış gibi davranmak zorunda olmaktan nefret ediyordu, ama hayat hiçbir zaman Jeremy'nin sandığı kadar kolay olmuyordu ve bunu her seferinde acı bir şekilde öğreniyordu. Yanıbaşında biten Vulcan'a göz ucuyla baktı. Ah be Vulcan, ne kadar sevildiğini bilmiyorsun bile. Senin için neleri tehlikeye atabileceğimi bilmiyorsun ve asla bilemeyeceksin. Bir sorun olup olmadığını sordu genç adam. Sorun sensin Vulcan, sen sorunun ta kendisisin. Cevap vermek üzere boğazını temizledi Jeremy. "Saçmalama, kimsenin bir şey dediği yok." kaşlarını çatmıştı. Büründüğü ciddi havayı aniden bozarak devam etti sözlerine. "Sadece... Sen çok büyüdün ve evleneceğini bilmek beni çok gururlandırıyor." Belli belirsiz bir gülümseme suratında ışık hızıyla görünüp kayboldu. "Umarım çok mutlu olursun, Vulcan. Bunu hakediyorsun, hem de fazlasıyla." Lanet olsun, sesi titremişti. Gözlerini adamın gözlerinden çekerek yere doğru sabitledi. "Seni şanslı herif." dedi sırıtarak, hala gözleri yerdeydi. "Nişanlın-" duraksamıştı. Nişanlısından bahsetmek bile yeterince acı veriyordu ona, evliliklerini görmeye asla dayanamayacağını düşündü birden. Peki orada olmayışını nasıl açıklayacaktı? Vulcan onu muhakkak yanında isteyecekti. Dudağını yaladı. "Nişanlın" diye yineledi, "gerçekten çok tatlı biri. Fazla konuşma fırsatımız olmadı." dedi yine duralayarak. Kızla ettiği sohbeti hatırlamaya çalışırken gökyüzüne baktı. "Ama çok nazikti, ve seni gerçekten çok seviyor." Seviyordu, seviyor olmasına ama Jeremy'nin hissettiklerinin yanında kızınkiler hiçbir şeydi. Yine de bir karşılaştırma yapmak gereksizdi, neticede Vulcan'la evlenen o kız olmuştu. "Doğru bir karar vermişsiniz." diye devam etti sözlerine, boğuk bir sesle. Doğru kararı falan vermemişlerdi, bu karar resmen onun ölüm fermanı olmuştu ama bunu Vulcan'a hiçbir şartta söyleyemezdi. "O seninle evlenmeyi hakediyor." Bu cümlenin her kelimesi canını yakmıştı. Kabullenmeyi reddettiği gerçek en sonunda bütün çıplaklığıyla karşısına çıkmıştı bir kez daha, Vulcan bundan böyle hayatının sonuna kadar bir başkasına ait olacaktı. Nihayet kafasını kaldırıp adama baktı, suratına çöken ağırlıkla savaşarak gülümsemeye çabaladı. Gülümsemesi yeterli inandırıcılığa ulaşır ulaşmaz tekrar silindi. "Hava şahane." dedi iç çekerek, kafasını kaldırıp burnunu havaya dikti; gözlerini gökyüzüyle buluşturdu. İster istemez gözlerini kapadı, bu geceyi hüküm süren tatlı hava bile çekilir kılamasa da tadını çıkarmaya uğraştı biraz da olsa.
En son Jeremy Bentham tarafından C.tesi Nis. 27, 2013 12:26 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Vulcan Marescot Siyasi Bilimler ve Kamu Yönetimi Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 25 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Lavanta Kokusu C.tesi Nis. 27, 2013 9:28 am | |
| Bir an için, umut dolu ufak bir an için içinden bu çocuğun da kendisiyle aynı hislerden dolayı ağladığını düşündü. Kendisi bunu inkar edip dandik bir duygulanma tanımıyla geçiştirse de, kaşlarını şüpheyle çatıp inanmayı en çok istediği şeye inandırdı kendini o an için: bas bayağı evlenmesi için ağlamıştı ve şu anda tıpkı Vulcan'ın yaptığı gibi deli gibi kendisinin olması için- derin bir nefes alıp o Jeremy'e farkettirmeden içine girecekmiş gibi bakan gözlerini, bu yalana kendini fazla inandırmamak için yumdu yavaşça nefesiyle aynı hızla. Nefesini verdiğinde eskisi kadar destekleyici, havai Volki olmuştu. O kırık gülümsemeyi gördü, iyice merakla ekşidi yüzü. Bu açıklamaya tabiki de inanmamıştı. Gerçi daha ilk tanıştıklarından beri daima bir kızmışçasına sessiz, narin bir çocuk olmuştu ya Jeremy; neden bu nedenle duygulanmasındı? Onu bölmek isteyen dudakları söz nişanlısına geçince yeniden kapandı. Fakat daha sertçe, duyacaklarına tahammül edemiyormuşçasına. Gözleri en az babasının nişanlısını överkenki gibi siklememenin doruklarında kısılmış, bağıra bağıra yine mi bu muhabbet diyordu adeta. Nişanlısını öven insanlar furyasında çoğu zaman yaptığı gibi en kısasından bir "ok" demesinden sonra mekanı terkedebilirdi. Yine de karşısındaki kişi Jeremy'ydi ve bariz bir şekilde sesi hala titriyordu. Sinirini tutamamaya başladı artık, gözlerini yavaş yavaş açıp kapamaya başlamıştı bu aptal övgü ve tebrik karşısında. Artık suratı ciddi değildi, sırıtıyordu ve Jeremy'nin suratına açık açık "Sen benimle taşak mı geçiyorsun?" demek için lafının bitmesini bekliyordu. Lafını bölebilirdi, eğer Jeremy bu kadar sevimli bir şekilde tebrik ediyor olmasaydı... Ah evet, nasıl da masumdu öyle. Gözlerinin içine bakmadan söylediği her söz, içini daha da kırıyor, bu kızgınlık ve keder büyüyerek devasa bir sinire katılıyordu. Aptal diye geçirdi içinden. Seni nasıl deha okullarına aldılar? "Biliyor musun, böyle konuştuğun sürece suratına bir tane çakasım geliyor." dedi çocuk yüzünü göğe çevirince. Daha fazla zırvalamasına izin veremezdi. Eliyle Jeremy'nin iki yanağından tutup yüzünü kendine indirip çevirdi. Suratını kendi suratına yaklaştırarak alaycı bir gülümsemeyle yüzünü süzmeye başladı. "Bana haklardan bahsetme delikanlı. Bana sakın titreyen seslerle sanki çok şanssızmış gibi evliliğime dair methiyeler düzme. Elimde sevdiğim kişiyle evlenebilmek gibi bir şansım yok. Elimde balkonlarda en yakın dostlarımın evliliği hakkında dramatik tebrikler yağdırma şıkkım yok. Keyfin çok yerinde gibi duruyor? Beni şanslı herif. Rica ederim Jeremy, senin gibi şanssız dostlarım varken şansımın keyfini çıkartamam ki ben, beni kırıyorsun. İstersen sana da biraz şansımdan verebilirim?" Başını cam ve kapı perdeleriyle içerisi pek de görünür olmayan kapıya çevirdi. İçeride muhabbet edip eğlencenin keyfini çıkarak güruha baktı. Söyleyeceği lafların henüz başında olduğu için Jeremy'i bırakmayı bile düşünmeden yeniden çevirdi hızlıca başını. "Nişanlım o kadar tatlı biri ki o ketum, mendebur suratıyla korku filmlerindeki ufak kızlar gibi her koridorun başında beri gözlüyor ve en önemlisi de terli elleriyle suratıma dokunmaya bayılıyor. Sahiden. Aptalsın. Bu işten sıyrılmak için ne yapmazdım ki..." Gülmesine engel olamadı. Jeremy'i paralama kısmını atlattığına göre durumuna ve nişanlısının tatlılıklarına gülebilirdi artık. Jeremy'nin yüzünü tutan elini gevşetti, canını yakmak istemezdi kendisine adına bu kadar laf döktüğü kişinin. Artık sadece gözlerini, bir an bile gözlerinden ayırmak istemediği gözlerini kaçırmaması için tutuyordu onu. "Hem tanrı aşkına! 23 yaşındayım! 23 yaşında kimin evlendiği görülmüş?" Yüzünü ekşitti vaziyetle mimikleriyle ne kadar dalga geçebilirse... Eliyle suratını tutmanın ne kadar sert ve yanlış bir hareket olduğunu sinirli parlayışı git gide sönerken farkediyordu. İyice çekti parmaklarını çenesinden, yine de indiremedi elini. Yüz çevresinde artık tamamen dokunmasa da öylece duruyordu eli. Sesine daha sakin bir tını taktı. Daha sakin ve durum açıklaması yapan, daha duyuruyu ilk aldığı anda bile açıklama yapıp hala onu sevdiğini söylemek istercesine, daha sakince; bir diplomat gibi. "Beni dinle, kararı ben vermedim. Babam verdi. Ve babamın da ne kadar mantıklı, ne kadar şahane kararlar veren bir insan olduğunu ikimiz de biliyoruz bence? Hm? İnan bana Jeremy, eğer şimdi evlenmem için kafama silah dayasalar evlenmek isteyebileceğim tek kişi-" sensin. Konuşurken içine aldığı nefesi tuttu içinde, gözleriyle duraksayıp Jeremy'nin gözlerinin içine baktı sinirlenmeye başlamış, duruma inanamayan ve biraz da gölgeli bakışlarla. Yutkundu. Sensin. Dudakları açıldı, fakat tamamlayamadı. "Tek. bir. kişi. bile. yok." Beklemesine uyması için bilerek her kelimeye bastırmış, kısık sesle, yavaşça söylemişti cümlesinin tonunu. Sinirle bir nefes verdi o da bahçeye doğru dönerek. Kollarını pervaza dayayıp ötelere doğru bakmaya başladı. Kızgındı çünkü kendi hissettiklerinden tek bir şey bile anlamıyordu. Kızıyordu, bağırmak istiyordu çünkü onun baktığı gibi bakamıyordu kendisine. "Hava sahiden de şahane. Ne şahane bir gün." dedi suratını ekşiterek. Sinirle vücudunun hareket ettiğinin farkında değildi Vulcan, öne arkaya hafifçe, sabırsız gibi sallanırken sesini alçalttı, kendi kendine mırıldandı, çocukluğunda o kadar çiçeğin arasında en güzel olarak seçip baktığı lavantalara doğru. "Burayı sevmedim. Buradan gitmek istiyorum."
| |
| | | Jeremy Bentham Lise IV. Sınıf Seviyesi & Sayılsal Bölümü
Mesaj Sayısı : 18 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Lavanta Kokusu C.tesi Nis. 27, 2013 12:22 pm | |
| Vulcan'ın elleriyle yüzünü tutmasıyla kendine geldi. Yıllardır her saniyelerini dip dibe geçirmiş olsalar da, fiziksel olarak bu kadar yakınlaşmak her seferinde Jeremy'i huzursuz ediyordu; hayır hoşuna gitmediğinden değildi, kesinlikle çok hoşuna gidiyordu. Hem de en çok hoşuna giden şey olabilirdi bu, ama kendini tutamayıp pişman olacağı bir şey yapmaktan ölesiye korkuyordu. Vulcan'a yakın olmaktan, ona dokunmaktan asla pişman olmazdı ama onun vereceği tepkiden pişman olması kuvvetle muhtemeldi. Vulcan'ın sıcacık elleri onun soğuk yüzüyle temas edince muhtemelen heyecanından ve her seferinde lanet ettiği utangaçlığından kızarmıştı, neyse ki genç adam bunu farkedemeyecek kadar sinirliydi. Çatılmış kaşları, öfke fışkıran gözleriyle o kadar harikaydı ki. Başka hangi insana sinirlenmek bu kadar yakışabilirdi? Ne yaparsa yapsın, ne bok yerse yesin yakıştırırdı ona Jeremy. Yıllardır hemen her gün gördüğü, gülüşünü zihnine kazıdığı, neye ne tepki vereceğini fizik formülleri kadar kesin ve net bir şekilde bildiği, sinirlendiğini sesinin tınısından bile anladığı adamın her hareketi yine de sanki ilk defa görüyormuş gibi heyecanlandırıyordu onu. Düşünemiyordu. En kötüsü de buydu ya. Hayatını üzerine kurduğu aktiviteyi şükür ki Vulcan etrafında olduğu zaman gerçekleştiremiyordu, belki de o yüzden bu kadar iyi geliyordu ona. Bomboş bir tekneyle denizlere açılır gibi rahatlıyor, dinleniyordu onunlayken. Şuanda ona bas bas bağırıyor bile olsa, onsuz olduğu zamanlardan çok daha iyi hissediyordu. Belki de -hatta büyük ihtimal- Vulcan şuan ağzına sıçıyordu ama Jeremy onun güzel yüzünü milyonuncu kez ezberlerken dinleyemiyordu. Sıkı sıkıya yüzünü tuttuğu ellerini gevşetirken lafını bitirdikten sonra güldü. Gülme işte öyle, gülme. Her şeye dayanabiliyorum ama başka birine her sabah öyle gülümseyecek olmana dayanamıyorum. Gözlerini yine kaçırmak istese de yapamadı Jeremy, öyle güzel bakıyordu ki. Sen böyle gülerken, böyle bakarken; sana nasıl aşık olmayayım söyle. Bu imkansız. Seninle birlikte bir ömür geçirebilmek gibi imkansız.
Anlık bir hisle, nişanlısını yeren sözler sarfeden adama bağırası geldi. Madem onu sevmiyordu, neden onunla evleniyordu? Ama ona kızmak mümkün değildi, asla incitemezdi ki onu. Kızmak bir kenara, kötü tek bir laf edemezdi. Çünkü Vulcan, içinde olumsuzluk bulunan hiçbir sıfatı, sözü veya herhangi bir şeyi hak etmiyordu. Karşısındaki adam, sanki Jeremy'nin içinden sorduğu soruyu duymuş gibi; kararın babasına ait olduğunu söyledi sinirinden hiçbir şey kaybetmemiş bir halde. Elini daha da çekti yüzünden, yine de belli belirsiz etrafındaydı. Elini hiç çekmemesini dilerdi, hep yüzünde gezinsin isterdi. "İnan bana Jeremy, eğer şimdi evlenmem için kafama silah dayasalar evlenmek isteyebileceğim tek bir kişi bile yok." dedi üstüne basa basa. Benim var Vulcan, o da sensin. Ama bunu asla bilemeyeceksin ne yazık ki. Sahi, bilsen ne değişirdi? Sen hiçbir şey kaybetmezdin, ama ben seni kaybederdim. İşte bu yüzden bilemeyeceksin.
"Burayı sevmedim. Buradan gitmek istiyorum." dedi huysuzca. "Tamam, öncelikle sakin ol." dedi mümkün olduğu kadar serinkanlı durmaya çalışarak. Birkaç dakika süren ama Jeremy için saatler gibi hissettiren sessizliğin sonunda göz ucuyla Vulcan'a baktı. En az onun kadar ciddi görünmesi gerekiyordu ama bir sorun vardı; Vulcan sinirlenince inanılmaz derecede tatlı oluyordu. Dayanamayıp bir kahkaha patlattı sözde dahi. Evet o bir sözde dahiydi çünkü onu asla sevmeyecek biri için ümitlenecek kadar salaktı aslında. Sağ elini suratında gezdirdi gülerken, mutluluktan gülmediği yeterince açıktı ama sinirleri o kadar bozulmuştu ki dayanamamıştı. Gülmeye devam ederken ses tonu gittikçe artıyordu, birazdan suratına bir yumruk yiyeceğini biliyordu ama gerçekten kendini durduramıyordu. "Özür dilerim." dedi kıkırtıların arasından. Kafasını anlık bir hareketle eğip bir süre daha sırıttıktan sonra iç geçirdi ve gözlerini Vulcan'a dikti."Babanın bu evliliğin baş organizatörü olduğunu bilmiyordum. Ne bileyim, Bay Marescot...Tanrı aşkına, hiç böyle şeylerle ilgilenecekmiş gibi durmuyor." dudak büktü hayrete uğramış bir yüz ifadesiyle. "Yani, konu seninle ilgili olduğu zaman gereğinden fazla işin içinde olduğu aşikardı ama evlilik daha çok Bayan Marescot'un kayınvalidelik taslaması için bir fırsat gibi. Garip." Genç adamı süzdü, söylemesi pek de gerekli olmayan -hatta hiç olmayan- o lafı etmeden önce. "Gerginliğini anlayabiliyorum. Hele de sevmediğin biriyle evlenmek yeterince- ya da neyse ne, ben de yakında evleniyorum zaten." | |
| | | Vulcan Marescot Siyasi Bilimler ve Kamu Yönetimi Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 25 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Lavanta Kokusu Paz Nis. 28, 2013 3:02 am | |
| Sakin olmasını söylemesinin ardından haklı olarak duruma kahkaha atmaya başlayınca Jeremy, bir an garipsedi bu tepkisini Vulcan. Suratını ekşiterek kahkaha atmaya başlamış aşkına döndü, önce gülümseyerek daha sonra o da onun kahkahasına katılarak gülmeye başladı aynı şekilde. Stresinin yavaş yavaş gülüşleriyle dışarı aktığını hissediyordu. En önemlisi de gülerken bile gözlerini ayırmaktan çekindiği Jeremy'nin o yüzünün aldığı sevimli hal, az önceki ağlamış gibi kızarmış yüzünden çok çok daha iyiydi. Keşke o balkonda sürekli onu güldürebilseydi, keşke ve keşke içeride olanların bir anlamı olmasaydı da Jeremy hep böyle gülseydi. Aslında... düşününce neden bu kadar kızıyordu ki? En sonunda illa ki annesi de babası da onu biriyle evlendirmeyi başaracaklardı. Mühim olan şey Jeremy'nin yanında kalacak olmasıydı. Tamam, bu da ona yetmiyordu artık. Git gide daha da büyüyen duygularını nasıl "aaa yanımda iyi güzel" diye susturabilirdi ki? Fakat kabul ediyordu, onsuz devam etmesindense, sırf isimde bir evlilikle bile yanında olmasını tercih ederdi. Üstelik Vulcan evliliği önemsemezdi ki canım? Karısıyla geceleri aynı yatağa girmek dışında daima dost adı altında Jeremy'nin yanında gezebilirdi. Eskisi gibi. Tabi ya, değişen hiçbir şey olmayacaktı ki? Kaçan tadı git gide havasını yeniden bulmaya başlayınca daha rahat bir şekilde dinlemeye başladı Jeremy'i. "Garip? Ne hafif kelime o öyle!" dedi gülerek. Atarını atarken yeterince konuştuğu için bu sefer onun sesini dinlemeyi tercih ediyordu. Suratındaki sıcak gülümsemeyle dikkatle dinlerken onu nihayet içindeki ızdırabın nedenini kabul edince o da gözlerini döndürdü "inanamazsın" dercesine. Bu rahatlaması devam da edebilirdi tabii fakat... "Ne dedin sen?" dedi donmuş bir ifadeyle. Her şey rayına oturmuşken tam da- evlenmek? tek umudu onun bekar kalacağıyken onun da gitmesi? İşte şimdi onu evire çevire dövesi gelmilşti. Bu çocuğun sürekli işine karışıp kendini rahat hissetmeye başladığında hayatına çomak sokmaya karşı özel bir ilgisi falan mı vardı acaba? Önce hayatına girip tüm düzenini yerle biz ediyor, şimdi de durumu kabullenim iyi yerinden bakmaya başladığında tüm durumu piç ediyor- sahiden? Güldü bir süre çocuğun suratını korku ve sinirle izlemesinin ardından. Tabi ya şaka yapıyor olmalıydı, başka bir yolu olamazdı bunun. "Tamam Jeremiah, komikti. Az daha inanacaktım." dedi zoraki gülmeye devam ederek. Oysa ki içindeki korkudan rahat rahat gülşemiyordu bile. Jeremy'den adam gibi karşılık veya şaka onayı alamayınca yine bozuldu gülüşü. Ciddi olamazdı. Hayır. "Evlenemezsin." Nedenini açıklayamazdı ama evlenemezdi işte. Omuz silkti bunun çok saçma bir şey olduğunu hal ve hareketleriyle de belli ederken. "Demek istediğim, anlamıyorsun. Neden evlenesin ki. Bana bak, evleneceğim de ne olacak? Hem- Bana hiç bahsetmedin bile. Sevdiğin biri olduğunu, ciddi düşündüğün biri olduğunu bana hiç anlatmadın." Evet, en çok da bu kendisini şaşırtmıştı. Böyle bir şeyi nasıl saklayabilirdi ondan? Kendi içinde duygularına engel olamasa da dostluk vazifesini iyi tamamladığını düşünüyordu oysa ki. Ne zaman bir sorunu olsa dinlememişti onu? "Böyle bir şey benim başıma gelse senden saklamazdım." sesindeki kırgınlık tonunu saklamayı beceremedi. Tabi ya, çocukluğundan beri evin şımarık, yaramaz çocuğu olarak hiç duygularını saklamaya zorlanmamıştı -büyüyene kadar. "Yok yani- İyi güzel haber de, tebrik etmeyeceğimden değil de..." Yanaklarını içten ısırarak önüne döndü yüzünü görmemesi için. Derin bir nefes aldı, verdi. Birkez daha ve birkez daha... En sonunda dayanamayıp sinirle döndü yeniden çocuğa. Yüzüne baktı dayanamayarak, her noktasını incelemeye başladı. Dikkatle, dokunmak için kendini zor tuttuğu yüzünü derin derin izledi. Eğer gidecekse, zaten onun olmayacaksa neden kendini tutuyordu ki? Gözleri dudaklarında takıldı. Nihayet duygularına yenik düşmüş bir şekilde parmağı kalktı, şefkatla dokundu çocuğun çenesine. Bir süre çenesinde parmakları dolaşmasının ardından aynı elinden geçirdiği kadınlara yaptığı gibi eğilip dudaklarını çocuğun dudaklarına bastırdı. Sonunda tadını öğrenebildiği dudakları kaybetmekten korkarak okşarken dudaklarıyla, çocuk dudaklarına karşılık vermese dahi sorun değildi. Balkona dikkatle bakacak birinin onları görme ihtimalini de umursamıyordu. Saniyeler dakikaya dönerken bir eliyle çocuğu kendine çekti daha da fazla istediğini göstererek. Tam gözlerini açıp dudaklarını daha da büyük bir öpücük için çekecekken çocuğun yüzünü görmesiyle kala kaldı. Ne yapmıştı? Yutkunarak geriye doğru iki adım attı. Şaşkın ve korku içinde baka kaldı çocuğa, en sonunda üstünü toparlayarak en hızlı adımlarla kaçtı o balkondan.
out. rp nasıl piç edilir? Sabahtan beri uğraşıyorum çok pardon lan. Valla jksdanf | |
| | | Jeremy Bentham Lise IV. Sınıf Seviyesi & Sayılsal Bölümü
Mesaj Sayısı : 18 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Lavanta Kokusu Ptsi Nis. 29, 2013 6:05 am | |
| "Ne dedin sen?" dedi Vulcan, son derece sert bir havayla. Bu tepkiyi bekliyordu aslında, sonuçta hoşlandığı biri olduğundan veya biriyle ciddi düşündüğünden bahsetmemişti hiç, şimdi de pat diye "Evleneceğim." diyordu. Vulcan'a olan aşkının yaptırdığı aptallıklardan sadece biriydi bu da, şimdi ne diyecekti peki? Ortada bir kız olduğu falan yoktu, evlenmeyecekti de. Sırf hırsından, Vulcan'ın başkasıyla olmasını deli gibi kıskandığından -her ne kadar bu kararı veren o olmasa da- böyle sadece beyin özürlülerin edeceği türden bir laf etmişti. Şimdi de nasıl toparlayacağını bilemiyordu. Parmaklarını çıtlattı, iç geçirdi, boğazını temizledi; tüm bunları sırasıyla ve belli aralıklarla yaptı. Maksadı zaman kazanmaktı ama Vulcan gözlerinden ateş fışkırarak kendisine bakarken pek de zamanı kalmadığını anlaması güç olmamıştı. Gülmeye başladı Vulcan, ama Jeremy gülemiyordu çünkü söyleceklerini kafasında toparlamakla meşguldü. Muhtemelen şaka yaptığımı düşünüyor, diye geçirdi içinden ki çok geçmeden o da "Tamam Jeremiah, komikti." dedi. Kafasını öne eğdi Jeremy, bunların şaka olmadığını belirtmek istercesine. Söyleyecek tek bir kelime gelmiyordu aklına ama yine de, lafından dönecek değildi. Son derece inanmış bir vaziyette evleneceğini söyledikten sonra şaka yaptım demenin abes kaçacağı aşikardı. Gülmeyi birden kesti genç, evlenemeyeceğini söyledi donuk bir sesle. Tekrardan adama döndü Jeremy, bir kaşı havada "Nedenmiş o?" diye sordu. Öyle ya, şaşırmıştı. Tamam, Vulcan ona daha önce hiç bunlardan bahsetmediği için kızıp bağırabilirdi, bu doğaldı ama "Evlenemezsin." demek de neydi? Keşke Vulcan aslında onu sevdiği için evlenmesini istemiyor olsaydı, ama bu mümkün değildi, ancak ve ancak bir hayal olabilirdi. "Ani bir karardı, sana söyleyecek vaktim olmadı çünkü sen de kendi nişanlınla cebelleşiyordun; kafanı ütülemek istemedim. Zaten söyleyecektim daha makul bir zamanda, ama hazır konusu açılmışken-"Saçmalıyordu, bir an önce durması lazımdı. Yine ağzından çıkanı kulağın duymuyordu, kim inanırdı buna? "Evlendiğim falan yok. Öyle söyledim çünkü seni deliler gibi kıskanıyorum ve başkasıyla olman fikri bile bana kafayı yedirtiyor." diyecek cesareti olsaydı, şuanda diyebilirdi. Ama Jeremy hayatı boyunca hep bir şeyleri yapmaya cesaret bulamamıştı ve elindeki fırsatları çoğu zaman kaçırmıştı. Ama kaçırdığı hiçbir şey canını bu kadar yakmamıştı.
"Böyle bir şey benim başıma gelse senden saklamazdım." Kırılmıştı. Canının yandığını hissediyordu daha önce defalarca olduğu gibi, saçının teline zarar gelmemesi için her şeyi yapabileceği bu adamı, hayatı boyunca bekleyeceği bu adamı tek bir lafıyla böylesine incittiği için kendinden nefret ediyordu. O lafı ettiğine o kadar pişman oldu ki, o an dilim kopsaydı keşke dedi içinden. Keşke dili kopsaydı da, Vulcan'ın kalbini kırmamış olsaydı. Bencilin tekiydi o, sırf kendi aptal kıskançlığı yüzünden üzmüştü onu. Kendini balkondan atmak istiyordu. Hakim olan derin sessizliği bozmak istedi ama çenesi kitlenmişti, konuşamıyordu. Keşke çenen o an kitlenseydi de, evleniyorum demeseydin. Bahçeyi seyrederken Vulcan'ın hışımla ona döndüğünü hissetti; ama geri dönüp bakmadı, bakamadı. Bakarsa daha fazla bu acıya dayanamayıp "Seni köpek gibi seviyorum." demekten korktu. Vulcan'ın suratında gezdirdiği bakışları normalden fazla uzun sürünce istemeden o da çevirdi kafasını. Dip dibeydiler. Aşık olduğu ellerini çenesinde gezdirmeye başlayınca yine alıp başını yürüyen o hislerin ağırlığıyla gözlerini kapadı Jeremy. Sonsuza dek onun olmak istiyordu, sonsuza sadece dek onun gözlerine bakmak istiyordu. Vulcan'ın yüzüne dokunması hayal olamayacak kadar güzeldi ama o kadar kendini ona ait hissediyordu ki şaşırmaya bile tenezzül edemiyordu. Ne olursa olsundu, akışına bırakmıştı artık. Belki de şuan bir hayalin içindeydi, ama umrunda bile değildi. Adamla dudakları birleşince, tıpkı ona aşık olduğunu anladığı anki gibi hissetti. Tamamen ona ait ve itaatkar. Şaşkınlığını engelleyemiyordu, karşılık vermek istiyordu ama kitlenip kalmıştı. Vulcan'ın onu kendine çekmesiyle adeta aydınlanmışçasına kendine geldi ve yüzünü tutarak istediğini belli etti, artık karşılık veriyordu. Ben sana aidim diyordu. Birden Vulcan geri çekildi, olayın verdiği şokla bakakaldılar birbirlerine. Genç adam koşar adımlarla uzaklaşırken "Gitme." demek için ağzını açtı ama çok geçti. Vulcan'a dur demek için açtığı ağzını şaşkınlığından geri kapayamadı. Az önce onu öpmüş müydü, yoksa bu bir rüya mıydı? Emin olmak için çimcikledi kendini, evet az önceki inanılması güç olsa da gerçekti. Eliyle yüzüne, az önce sevdiği adamın öptüğü dudaklarına dokundu. Az önce imkansız dediği her şey mümkün görünmüştü gözüne. Peşinden gidip onu sevdiğini haykırmak istedi ona, balkon kapısına hızla ilerlerken duraksadı. Zaten herkesin Vulcan'la ve nişanlısıyla ilgilenmek için toplandığı bir gecede onu yeterince diğerlerinden alıkoymuştu; üstüne üstlük kaç saattir balkonda olduklarını bilmiyordu ve yine ikisinin aynı anda ortadan kaybolması şüphe yaratabilirdi. En iyisi beklemek, diye geçirdi içinden. Daha uygun bir zamanda, baş başa kalabildikleri zamanda, duygularını en afilli cümlelerle aktaracaktı ona; ve bunun düşüncesi bile onu fazlasıyla heyecanlandırmaya yetiyordu. İç geçirdi ve balkonun ucuna doğru ilerledi. Ellerini göğsünde kavuşturarak olanları düşünmeye başladı. Az önce yaşadıkları gerçek miydi, hala tam emin olamıyordu.
Rp bitmiştir.- Spoiler:
ÇOK ARABESK OLDU ALLAAAAM NOLUR BENİ DÖVME ASDGJG ve "ne dedin sen" kısmı çok sevda demirel olm dün sürekli kafamda "ne dedin sen? -çaat" muhabbeti döndü sdgfkgm
| |
| | | | Lavanta Kokusu | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |